HAFTANIN YORUMU
Geçen üç hafta boyunca ülkemizin kronik dış ticaret açığını, 3.dünya ülkeleriyle karşılaştırmalı olarak da ele almak suretiyle dikkat çekmiş ve ekonomimiz açısından taşıdığı risklerin altını çizmiştik. Biz bu konuyu ele alırken Türkiye İhracat Meclisi (TİM) tarafından düzenlenen İnovasyon Haftası çerçevesinde, yetkililer ihracat mallarımızın birim değerine dönük çarpıcı açıklamalar yaparak Almanya’nın 1 Kg.lık ihraç malı ortalama fiyatının 4,1 $, Japonya’nın 3,5 $, G. Kore’nin 3 $ olduğunu ifade ederken ülkemiz ihraç malları için bu değerin 1,46 $ olduğunu belirtmek suretiyle, ülkemizin yükte ağır pahada hafif mallar satıcısı olduğunu itiraf etmişlerdir.
Bu itirafı ve bu konuya dikkat çekilmesini çok önemli buluyoruz. Çünkü: Ülkemizin verdiği dış ödemeler açığının, dış ticaret açığından kaynaklandığını, üretemeyen ve üretime önem vermeyen bir ülkenin karşılaşacağı kaçınılmaz son olacağını belirtmiştik. Ödemeler dengesi açığı ve buna neden olan dış ticaret açığı vermemek için, rekabet eder kalite ve miktarda, üretmemiz gerekmektedir. Maalesef 10 yılı aşkın bir süredir ekonomi yönetimlerimizin öncelikleri arasında üretmek yerine sıcak parayla çarkı döndürmek yer almış ve tüm ekonomik etkenler üretmeyi caydırıcı bir yönde seyretmiştir.
Bu itibarla, öncelikle üretmeyi özendiren, üretime uygun bir ekonomik ortam yaratmayı hedef alan ekonomik politikalara gereksinim vardır. Günümüz dünyasında artık yalnızca üretmek yetmemektedir. Uluslararası piyasalarda var olmak, yarışı önde tamamlayabilmek için inovatif üretim de şarttır. İnovatif, yani yenilikçi üretim, ürün kalitemizi geliştiren, rekabet gücümüzü yükselten, piyasa kazanımını ve devamlılığını sağlayan, marka ve know-how yaratan önemli bir güçtür. Bu nedenledir ki, TİM yönetiminin bu konuya dikkat çekmesini ve bu konu hakkında çalışmalar yapacağının sinyalini vermesini önemli buluyoruz. Ancak, bu niyetin “niyet” olarak kalmaması, eyleme dökülmesi gerekmektedir. “Eylem” derken, eğitim kalitemizin arttırılmasını, sanayi-üniversite işbirliğinin geliştirilmesini, kamu, özel sektör ve üniversite kesimlerinde, ayrı ayrı ar-ge çalışmalarının ve ar-ge harcamalarının, örnek olarak aldığımız gelişmiş ülkeler düzeyine çıkarılması şarttır.
Sonuç: Üretmek, üretmek, üretmek. Bu da yeterli olamayacaktır. Üretimin inovatif bir yaklaşımla taçlandırılmasıyladır ki, yükte hafif değerde ağır bir üretim ve sonuçta ihracat yapısına ulaşmamız mümkün olabilecektir.