Giriş
I – Tarihsel değerlendirme
II – İkili Ekonomik ve Ticari İlişkilerinin Bugünü
- a. Doğrudan Yatırımlar
aa. Türkiye’nin Almanya’daki Yatırımları
ab. Almanya’nın Türkiye’deki Yatırımları
- b. Dış Ticaret
ba. Türkiye’nin Almanya’ya İhracatı
bb. Almanya’nın Türkiye’ye İhracatı
III – Ekonomik ve Ticari İlişkilerin SWOT Formatında Analizi
IV – Öneriler
Giriş
Türkiye-Almanya ilişkileri, tarih boyunca iki ülke hükümetleri ve vatandaşları açısından, her yönüyle yüksek değere sahip olmuştur. Bu gerçek, siyasi ve askeri ilişkilerde olduğu gibi, ekonomik ve ticari ilişkilerde de yadsınamaz bir olgudur.
İlgi düzeyleri ne olursa olsun, Türklerin zihninde bir “Almanya ve Alman”; Almanların zihninde de bir “Türkiye ve Türk” imajı, düşüncesi veya portresi muhakkak vardır.
Yaşımız itibariyle çok gerilere gidememekle beraber, şahsımızdaki Almanya resmi, Freiburg’a Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi profesörlerinden olan rahmetli babamın 1954 yılında görevli olarak gitmesiyle olgunlaşmaya başlamıştır. Hoş, o yıllardaki anımız ve deneyimlerimiz Dreisam’da boğulma tehlikesi geçirmenin ötesinde değildir!
Daha sonraları, 1975 yılında Heidelberg’te lisan öğrencisi olarak, 1980’li yıllarda da görevli olarak dört sene Hamburg’taki ikametimiz, Almanya’yı ülkeyi yakından tanımamıza imkan vermiş ve özellikle “çalışkanlık”, “zamanın kıymeti” ve “disiplin ve düzen” konularında şahsi plan ve programlarımıza, tüm yaşamımızı yönlendirecek katkılarda bulunmuştur.
İşte şahsımızda oluşan ve olgunlaşan “çalışkanlık-zamanın kıymeti-disiplin ve düzen” eksenindeki bu Almanya resmi, Türk insanının çoğunda yer etmiş bir resimdir.
Almanlarda da, olumlu yönleri ağır basan bir “Türkiye ve Türk resmi” olduğuna şüphem olmamakla beraber, bu bağlamdaki değerlendirmeleri Alman dostlarımızın yapması çok daha doğru olacaktır.
Konumuzun Türkiye-Almanya ticari ilişkileri olduğunu unutmadan, biraz da duygusallık içeren bu giriş cümlelerimizi burada sona erdirmekte yarar görmekteyiz.
I – Tarihsel Değerlendirme
Dünyada, sınırdaş ülke olmayıp da, çok güçlü ekonomik ve ticari bağlara sahip ender ortaklıklarından biri de Türkiye-Almanya Ortaklığı’dır.
Konumuz “günümüzün analizi” olmakla beraber, her iki ülkenin ekonomik ve ticari geçmişine kısa bir bakış, günümüze ilişkin değerlendirmelerin daha sağlıklı algılanmasını mümkün kılacaktır.
Çok köklü bir ticaret tarihine ve ticaret kültürüne sahip olan Almanya, Çin’in hızla yükselen performansına rağmen bugün dünyanın en önemli “Dışticaret Ülkesi”dir.
Almanya’nın bugünkü dünya liderliğinin temellerinin 1300’lü yıllarda Lübeck kentinde “Hansa Birliği” (Türkçe’de daha ziyade “Hansa” olarak anılan kelimenin Almanca aslı “Hanse”dir.) adıyla atıldığını hatırlamak lazımdır. Lübeck’te kurulan ve zaman içinde, kıyı şeridinde, kuzeydoğuda Reval (bugünkü Tallinn) ve Riga’dan, batıda Gröningen ve Deventer’e uzanan; güneyde ise Köln-Breslav-Krakov ekseninde sınırlayabileceğimiz Hansa Birliği, zaman içinde 200’ü aşkın şehir devletini kapsayan bir yapıya ulaşmıştır. Hatta bu ticari birlik, Londra’dan Novograd’a uzanan bir yelpazede birçok kentte “Kontor” adıyla anılan şubeleşme sistemiyle de farklı bir boyut kazanmıştır.
Dünya ticaretine bir tarafta İpek Yolu vasıtasıyla Çin’in, deniz ticareti yoluyla Venedik ve Cenova şehir devletlerinin hükmettiği dönemlerle eş zamanlı olarak, Hansa Birliği de bir diğer hakim aktör olarak sahnede rol almıştır.
Ekonomi tarihçisi olmamakla beraber biz şahsen, Almanya’nın dünya ekonomik ve ticari yaşamındaki lider konumunun miladını Hansa Birliği’nin kuruluşu olarak kabul etmenin doğru bir yaklaşım olacağını düşünüyoruz. Bu bakımdan, 2. Dünya Savaşı ertesinde, Almanya’nın Avrupa Birliği’nin kuruluşuna da öncülük eden ülkelerden biri olmasını, tarihin tekerrürü bağlamında yadırgamamak gerekmektedir.
Kısaca ifade etmek gerekirse, Almanya yaklaşık 700 yıldır dünya ticaretinin merkezindedir, hatta, daha doğru bir söylemle, dünya ticaretinin merkezidir.
Türkiye’ye gelince:
Kuzey Avrupa’nın Lübeck kentinde Hansa Birliği’nin kurulduğu yıllarda, Anadolu’nun Söğüt’ünde de, 624 yıl dünya siyasetinin baş aktörlerinden biri olacak Osmanlı İmparatorluğu’nun temelleri atılmıştır. Osmanlılar, dünya sahnesinde askeri ve siyasi alanda, özellikle 15.,16. ve 17.yüzyıllarda “büyük güç” olarak yer almış; Avrupa, Asya ve Afrika haritasını değiştiren bir işlevi olmuştur. Buna karşın uluslararası ticaret alanında, diğer bazı ülkelerle karşılaştırıldığında önemli bir ağırlıktan söz etmek mümkün değildir. Ancak, hemen belirtmek gerekir ki, Osmanlı dönemindeki en önemli yapılanmalardan “Ahilik” müthiş bir esnaf ve sanatkar örgütlenmesi örneği oluşturmuştur. Selçuklular zamanında kurulan ve Osmanlılar döneminde büyük gelişme gösteren Ahilik kurumu, her şeyin üzerinde “ticarette etik” veya “ticaret etiği” kavramının belki de dünyadaki ilk örneklerinden birini teşkil etmiştir.
Ahilik Teşkilatı, Selçuklular döneminde ekonomik ve ticari faaliyetlerinin yanı sıra, askeri ve siyasi faaliyetlerde de bulunmuş, Osmanlı Beyliği’nin kuruluşunda ve güçlenmesinde etkin rol oynamıştır. Aşıkpaşazade, Osmanlı’nın kurulmasında etkin olan 4 unsur arasında Ahiliği de belirtmiştir. İlk Osmanlı padişahlarının ve vezirlerinin çoğu Ahi Teşkilatı’na mensup şeyhler olduğu da, tarihçiler tarafından belirtilmektedir.
Ahilik yapısı içindeki işletmeleri bugünün KOBİ’leri olarak gördüğümüzde, onların da aynen KOBİ’ler gibi “dışa açılma sorunları” olmuş; lüle taşı pipo gibi bazı otantik ürünler dışında tüm yaşam alanları iç ticarete münhasır kalmıştır.
Cumhuriyetin kurulmasıyla, İzmir İktisat Kongresi ve ilk yıllarda karma ekonomik düzene yöneliş, takiben, 1929 Büyük Buhranı’ndan sonra kamu ağırlıklı ekonomik yapı hakim olmuştur. 1980’e kadar aşırı korumacı, rekabete kapalı “ithal ikamesi sistemi” uygulanmış ve nihayet 24 Ocak 1980 kararlarıyla liberal ekonomik dönem başlamıştır. Aralık 1983’te iktidara gelen hükümet “ihracata dayalı kalkınma modeli”ni benimsemiş ve Türkiye artık gerçek anlamda ihracat odaklı bir süreç içine girmiştir. Bugün gelinen noktada Türkiye, dünya ticaretinde ilk yirmibeş ülke arasında yer almaktadır. Bunun, kısa sürede sağlanan bir başarı olduğunu kabul etmek gerekmektedir.
Yukarıda, Almanya ile ilgili bölümün sonundakine benzer bir ifadeyle, Türkiye için de şöyle söyleyebiliriz: Türkiye yaklaşık 30 yıldır uluslararası ticaretin gerçek anlamda içindedir.
Evet, Türkiye-Almanya ortaklığı 700 yıllık bir deneyimle, 30 yıllık genç bir dış ticaret ülkesinin ortaklığıdır. Bu pencereden bakıldığında iki ülke arasındaki yoğun ekonomik ilişkiler ve bunun yanında 30 milyar dolarlık ticaret hacmi, alınan mesafenin büyüklüğünün ve ortaklığın kıymetinin somut bir göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
II – İkili Ekonomik ve Ticari İlişkilerinin Bugünü
“İkili Ekonomik İlişki” denildiğinde, üstelik söz konusu da Türkiye-Almanya ilişkileri olduğunda, doğal olarak onlarca başlık akla gelmektedir. Ancak, makro bir değerlendirme yapabilmek açısından iki ana başlığı esas almayı yeğledik:
– Doğrudan yatırımlar ve
– Dış ticaret.
a. Doğrudan Yatırımlar
“Doğrudan Yatırım” aslında iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin temelinin ne kadar sağlam olduğunun göstergesidir. Zira, doğrudan yatırımda, muhatap ülkenin bugününe ve geleceğine güven unsuru ön plandadır. Yatırım, uzun vadeli bir düşüncenin unsurudur. Bir sonraki konuda işleyeceğimiz “ticari ilişkiler” kavramı, aynı şekilde yorumlanmayabilir. Örneğin, bir ülkede yatırım yapıyorsanız, milyonlarca, hatta bazen milyarlarca euro veya dolarlık bir fedakarlıkta bulunmak; yüzlerce kişiye istihdam yaratmak ve ekmek kapısı açmak; her ülkede kutsal sayılan vergi mükellefi olmak gibi çok önemli değerlere hizmet ediyorsunuz demektir.
Ticaretin de kutsal değerleri olmakla beraber, bugün sattığınız ürünü yarın da satacaksınız diye bir garanti bulunmamaktadır. Başka bir değişle ticaret yaşamı dalgalanmayı peşinen kabul eder.
Bu bakımdan, iki ülke ilişkisinin, ticari boyutu muhakkak ki çok önemlidir, ama yatırım boyutu, ticari ilişkileri de destekleyecek ve tetikleyecek kalıcı bir boyut olma özelliği ile ön planda değerlendirilmelidir.
Bu şahsi görüşümüzü ifade ettikten sonra, doğrudan yatırımlar konusundaki saptama ve değerlendirmelerimize geçebiliriz.
aa. Türkiye’nin Almanya’daki Doğrudan Yatırımları
Türkiye, ekonomik konumu ve geçmiş yıllardaki genel sermaye yapısı itibariyle, yurt dışına yatırım yapmaktan ziyade, ülke içine yatırım çekmeyi ön planda tutan bir pozisyon almıştır. Bu bağlamda UNCTAD verileriyle, 2009 yılında 1,6 milyar dolarlık bir doğrudan yatırım çıkışı bulunmaktadır.
Bu paralelde Türkiye’nin Almanya’daki doğrudan yatırımları da sınırlı olmuş ve Deutsche Bundesbank verilerine göre 2006, 2007, 2008 ve 2009’da Türkiye Almanya’da sırasıyla 13, 40, 54 ve 32 milyon Euro seviyesinde doğrudan yatırım yapmıştır. 2008 senesindeki nisbi artışın da tek işlemden (BEKO’nun Grundig hisselerinin tamamını 2007 sonlarında satın alması) kaynaklandığını düşünmek yanlış olmayacaktır.
Konuya, teknik açıdan, bir ülkenin başka bir ülkede yaptığı “doğrudan yatırımlar” olarak baktığımızda, yukarıdaki istatistikten de görüleceği üzere, Türk firmalarının Almanya’daki doğrudan yatırımları 2009 yılında 32 milyon Euro seviyesinde gerçekleşmiştir. Bu rakam Almanya’ya aynı yıl giren 25,6 milyar Euro düzeyindeki toplam doğrudan yatırımlar içinde yüzde hesabına bile girememekte, oransal payın, binde birin biraz üzerinde olduğu görülmektedir.
Denilebilir ki, Türkiye’nin Almanya’daki yatırımları, neredeyse “yok” seviyesindedir!
Acaba böyle bir yorum, gerçekten yapılabilir mi?
Bu noktada hikaye ve ortaya çıkan resim oldukça farklıdır.
Öykü, döner büfeleri ve Münih-İstanbul otobüs bileti satış bürolarından, büyük üretim tesislerine ve yukarıda da belirttiğimiz gibi Grundig’in satın alınmasına kadar uzanan bir seyir takip etmektedir. Burada, bu öyküyü uzun uzadıya anlatacak değiliz. Zira konumuz, münhasıran bu değil. Ancak, Türkiye’nin Almanya’daki doğrudan yatırımlarını anlatırken, konunun bu tarihsel yelpazede algılanması ve değerlendirilmesi gerektiği düşüncesinde olduğumuzu ifade etmek durumundayız.
İşte “hikayenin farklı yönü” de tam bu noktada ortaya çıkmaktadır.
Almanya’ya yatırımlar konusunda Türkiye ve Türk varlığının Almanya penceresinden farklı bir yaklaşımla değerlendirilmesinde, sağlıklı sonuçlar ve yorumlar yapabilmek bakımından, deyim yerindeyse, zorunluluk vardır. Zira, Türk veya Türk kökenli Alman vatandaşları tarafından kurulan Almanya’da yerleşik firmaların sayıları Türk Alman Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı (TAVAK) tarafından yapılan bir araştırmaya göre 2008 yılında 72.00 işletme olarak saptanmıştır. Bu işletmelerin yıllık ciroları 33 milyar Euro olarak hesaplanmaktadır. Bu araştırmada konumuzu ilgilendiren “yatırımlar” başlığı altında şu çarpıcı saptama da yer almaktadır: 2008 yılı itibariyle kümülatif “Almanya’da yerleşik Türklerin bu ülkede yaptığı yatırım” rakamı 7,9 milyar Euro seviyesindedir.
Bir sonraki bölümde Almanya’nın Türkiye’deki yatırımları açısından gösterge olabilecek bazı gazete haberlerine değineceğiz. Burada da Türkiye’nin Almanya’daki doğrudan yatırımları konusunda da bir haber aktaralım (Mart 2011):
– Türkiye’nin önemli otomotiv yan sanayi firmalarından Bayraktar Holding, Alman Odelo (kuruluş tarihi 1935) firmasını satın almıştır.
Bu haber, Türkiye’nin ve Türk firmalarının Almanya açısından pozisyonlarını göstermek açısından önemli olmakla beraber; doğrudan yatırımlar açısından Türkiye’nin Almanya piyasasında alacağı çok yol olduğunu belirtmek ve itiraf etmekte yarar bulunmaktadır.
ab. Almanya’nın Türkiye’deki Doğrudan Yatırımları
Dünyada doğrudan yabancı yatırımlar 2007 yılında tarihi bir rekora ulaşmış ve toplam yatırım tutarı 2,1 trilyon dolar olmuştur. Bu rakam, 2008’in Eylül ayının ortasında Lehman Brothers’ın iflasıyla patlak veren global krizin etkisiyle 2008 yılında 1,8 ve 2009 yılında 1,1 trilyon dolara inmiştir.
Doğrudan yatırımlarla ilgili dünya istatistiklerinde sermaye girişi veya sermaye çeken ülkeler itibariyle Türkiye, 2007, 2008 ve 2009 yıllarında sırasıyla 22,0; 18,1 ve 7,6 milyar dolarla yer alırken; Almanya 118,7; 91,9 ve 45,3 milyar dolarla, önlerde bulunmaktadır.
2009 yılında 45,3 milyar dolar yatırım çeken Almanya’nın, aynı yıl 25,6 milyar dolarla ülke dışında yatırım yaptığını da burada vurgulamak gerekmektedir. Deutsche Bundesbank verilerine göre bu rakamın 514 milyon Euro’luk (yaklaşık 700 milyon dolar) bölümü Türkiye’deki yatırımlar için çıkışlardır.
Almanya’nın Türkiye’de “greenfield” yatırımlar konusunda öncü rol oynadığını belirtmekte fayda görmekteyiz. Aşağıda örneklerini vereceğimiz ve 1960 yıllarda başlayan Alman yatırımları, Türkiye’deki çeşitli içsel ve dışsal siyasi ve ekonomik çalkantılara rağmen düzenli ve istikrarlı bir çizgi izlemiştir. Bu hususu burada açıklıkla ve samimiyetle kaydetmek gerekmektedir.
Almanya’nın Türkiye’deki yatırımlarda “hacim” bakımından ilk sırada olması yanında, “öncü” konumda olduğunu da burada tekrar belirtmek gerekmektedir. “Türkiye’nin önemli bir üretim ve ihracat üssü olacağını ‘futurist’ bir ticari yaklaşımla Almanya görebilmiştir” yorumunu yapmak hiç de yanlış olmayacaktır. Zira Almanya’nın en büyük firmaları 1960’larda, ithal ikameci politikaların en yoğun şekliyle uygulandığı Türkiye’de doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına girişmişlerdir.
Hafızamızı tazelemek bakımından bir göz atalım:
Yıl 1958:1847’de kurulan Siemens A.G. 1800’lerin ikinci yarısında Türkiye’de ilk projesini gerçekleştirir ve İstanbul Telgraf Merkezi’ni kurar. 1958 yılında Koç ortaklığı ile Simko A.Ş. kurulur. 1961’de Simko’nun ilk fabrikası üretimine başlar. Gerçek anlamda ilk yatırım 1964 yılında kurulan kablo fabrikasıdır. İlerleyen yıllarda yatırım, üretim ve ihracat sürekli olarak büyür.
Yıl 1966: 1758 yılında Almanya’nın Oberhausen kentinde kurulan M.A.N., 1912 yılında inşa ettiği “Galata Köprüsü”nü bir tarafa bırakırsak Türkiye’ye yatırıma 1966 yılında gelir. Otobüs ve kamyon üretim ve ihracatıyla Türk ekonomisine büyük katkılarda bulunur.
Yıl 1967: İlk otomobili 1900 yılında üreten Daimler-Benz A.G.’nin % 36 hisselik ortaklığıyla Otomarsan kurulur. 1968 yılında efsanevi 0 302 otobüsler üretilmeye başlanır. 1970’de, bu defa ihracat başlar. 1986’da Aksaray’daki kamyon fabrikası kurulur. Şirketin ticari unvanı 1990’da Mercedes-Benz Türk A.Ş.olur.
Takip eden yıllarda Türkiye’deki Alman yatırımları devam eder ve Alman sermayeli firmalar, Türkiye’de 1983 yılında başlayan ihracata dayalı kalkınma modeli içinde de yerlerini alırlar. İhracata vurgu yaptığımız bu noktada, 1992 yılında Bosch-Siemens ortak kuruluşu olanBSH Ev Aletleri Ticaret A.Ş.’nin de kurulmasına da değinmek gerekmektedir. Bu firmayla birlikte, 2000’li yıllardaki Türkiye ihracatındaki önemli Alman sermayeli aktörler de ortaya çıkmış olmaktadır.
Türkiye’de “Dış Ticaret Sermaye Şirketleri” (DTSŞ) statüsüne sahip, sayıları yıldan yıla değişiklik göstermekle beraber, yaklaşık elli firma, ülke ihracatının % 40 seviyesindeki bir bölümünü gerçekleştirmektedir. Bu firmalar arasında Bosch Sanayi ve Ticaret A.Ş.; BSH A.Ş.; M.A.N. Türkiye A.Ş.; Mercedes-Benz Türk A.Ş. gibi Alman yatırımlarının da bulunması, Türk dış ticareti açısından önemle değerlendirlmelidir.
Yatırım konusunda, Almanya’nın Ankara Büyükelçiliği’nin internet sitesinde de yer alan, Adana/Yumurtalık’ta, STEAG firmasının 1,5 milyar Euro yatırımla, Türkiye’nin 2004 yılı itibariyle en büyük termik santralinin açılışına da değinmek gerekmektedir.
Almanya’nın Türkiye’deki yatırımlar açısından pozisyonunu, sadece, bu yazıyı kaleme aldığımız Şubat 2011’de Türk medyasında yer alan haberlerden anlamak mümkündür:
– BSH Grubu Global CEO Kurt-Ludwig Gutberlet “Türkiye bizim için çok önemli bir ülke ve güzel bir geleceği olduğuna inanıyoruz. Türkiye’de 300 milyon Euro’luk daha yatırım yapacağız” demiş ve Çerkezköy’de 2011’de 8 milyon Euroluk Ar-Ge Merkezi kurulacağını duyurmuştur.
– Alman Ekonomi Bakanlığı Türkiye Temsilcisi Sayın Markus Knupp, Bakanlık olarak Alman yatırımcılarını Anadolu kentlerine yönlendireceklerini beyan etmiştir.
Bunun dışında Bild am Sonntag’ın “Saklı Türkiye” ekinde, diğer tanıtım başlıkları arasında “Grundig de onların” ifadesinin yeralması, Türkiye algısı açısından olumlu anlamda dikkat çekicidir.
Bu firmaların “Türkiye’de yatırım bilincini” vurgulayan en önemli söylem belki de Siemens Ticaret ve Sanayi A.Ş.’nin web sitesindeki tümcedir:
“Türkiye’nin geleceğine yatırım yapmaya devam ediyoruz…”
Burada, tarihsel gelişimi içinde, kronolojik sıraya da sadık kalarak, öncülerle ilgili kısa bir sunum yapmaya çalıştık. Adını anamadığımız yüzlerce firmanın hoşgörüsüne sığınıyoruz.
Yazının Devamı için Bağlantısını Ziyaret Ediniz