O. Ertuğrul ÖNEN
Eski Başbakan Yardımcısı, Ulaştırma, Maliye ve Gümrük Bakanlarından Ekrem Pakdemirli’yi kaybettik. Kendisini tanıyanları ile yad ederek anmak istiyoruz. Bu nedenle başkanımız Sayın Ertuğrul Önen’den Pakdemirli ile ilgili duygu ve düşüncelerini ve anılarını bizlerle paylaşmasını istiyoruz.
İşte Sayın Önen’in anlattıkları:
“Bugün, aradan uzun zaman geçmesi itibariyle Ekrem beyin daha çok siyasi yönü hatırlanmakta ve öne çıkarılmaktadır. Oysa Sayın Pakdemirli bir politikacı olmaktan önce bir bilim adamıdır. Üniversite hocasıdır. Ama esas ününü bürokratlıkla yapmış bir kişidir.
Hatırlanacağı üzere birinci Özal hükümeti kurulduğunda dikkati çeken en önemli yeni kuruluş Ticaret Bakanlığının Dış Ticaret Genel Sekreterliği ile Maliye Bakanlığı’nın Hazine Genel Sekreterliği’nin bir araya gelmesiyle oluşan Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı olmuştur.
Ekonominin beyni ve yönlendiricisi olarak yetkilendirilen ve düzenlenen HDTM, Özal’ın bürokratlık yıllarından itibaren en yakınında olanlardan Prof. Dr. Ekrem Pakdemirli’ye emanet edilmiştir.
Gerçi HDTM hiyerarşik yapıda Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Kaya Erdem’e bağlıydı ama uygulamada bu bağlılık Ekrem Pakdemirli’nin kişisel özellikleri nedeniyle hukuki formalitelerin dışında fazlaca işlerlik taşımıyordu.
Çünkü Ekrem Bey “Dediğim dedik, çaldığım düdük” tanımına uygun, başına buyruk, eğilmeyen, tavizsiz bir yöneticiydi.
Yeni kurulan ve ilk kez bir araya gelen Hazine ve Dışticaret teşkilatlarının tüm kadroları kuşkulu bir şekilde yeni müsteşarlarını bekliyorlardı.
Teşkilatın başına getirilen Prof. Dr Ekrem Pakdemirli’nin kendisinden önce şöhreti ulaştı bizlere. Çoğumuz hiç tanımıyorduk. En fazla ismini duymuşluğumuz vardı. Doğrucu, kararlarından taviz vermeyen, sert mizaçlı bir yönetici olarak tanınıyordu.
Ben o tarihlerde ihracat genel müdür yardımcısıydım. İlk temasım fındık ihraç sezonunun başı olması itibariyle Para ve Kredi Kurulu’ndan fındık ihraç fonlarının tespitine yönelik olarak hazırladığımız teklif yazısını anlatmak ve imzasını almak üzere oldu.
Aslında yeni biri için zor anlaşılır olan mekanizmayı bir defada özümsedi ve tereddüt etmeden teklif yazısını imzaladı.
Para ve Kredi Kurulunun fon kararı Resmi Gazete’de yayımlanınca kıyamet koptu. Fonu daha düşük tahmin ederek açığa satış yapan ihracatçılar, üreticileri (ki onları hiç ilgilendirmemesine rağmen) de tahrik ederek, önce basın üzerinden saldırıya geçtiler.
Bu arada ihracatçıların, Müsteşardan randevu aldıklarını ve gelen heyetin içerisinde Karadeniz İhracatçılar Birliği Başkanı Sabit Beyin de bulunduğunu öğrenince kıyametin kopacağını anladım. Çünkü ihracatçıların, bizim, yeni müsteşarı konuyu bilmeden bu yola sevk ettiğimizi düşündüklerini duyuyordum. Dolayısıyla hedef tahtasında ben vardım. Randevu günü geldi çattı.
Kabule biz de katıldık. Görüşme önce fevkalade nazik bir şekilde tebriklerle başladı. Ancak, zaman geçtikçe tansiyon yükselmeye başlamıştı. Bunların tezlerine Ekrem Bey bizim verdiğimiz bilgiler doğrultusunda tutarlı cevaplar veriyordu.
Sabit Bey asabi tabiatlı bir insandı. Sesler yükselmeye, hatta kavga tonuna dönüşmeye başladı. Sabit Bey ayağa kalktı Ekrem Bey de ayağa kalktı. Eyvah, hiç yaşamak istemediğimiz sahnelerle mi karşılaşacaktık..?
Allah’tan başta Sabit Bey ve heyet söylenerek odayı terk etti. Minnettardım. Yeni Müsteşarımız konuyu çok iyi özümsemiş ve bize hiç söz düşürtmeden savunmuş, kesinlikle en küçük bir taviz vermemişti. Bu, bürokratlar olarak bizleri çok ama çok rahatlatmış ve bizim için düzenli, kurallı bir çalışma geleceğinin müjdecisi olmuştu.
Nitekim, Ekrem Beyin Ulaştırma, Maliye ve Gümrük Bakanlıkları döneminde uzun süre Danışmanlığını, Genel Müdürlüğünü yapan Demir Erman da benim bu görüşlerimi teyit ederek, Ekrem Beyin çalışılması zor bir kişi olmadığını, yanındakilerin görüş ve önerilerine açık ve saygılı olduğunu, onun için yanında görev yapanların çalışkanlığı ile inisiyatif kullanmalarının önem taşıdığını ifade ile Maliye Bakanlığında bir keresinde Gelirler Genel Müdürlüğü üst düzeyi ile çok hararetli ve sert geçen bir toplantıdan sonra, bırakınız bu kişilere yaptırım uygulamayı tam tersine onlara hak vererek fikirlerine itibar ettiğini de bir örnek olarak belirtmiştir.
Ekrem Bey’le amirim olduğu sürenin sonrasında da dost olarak hep ilişkilerimiz devam etmiştir.
En uzun süreli ve yakın olduğumuz zamanı ise 1985 yılı yaz aylarında yaşadık. Türkiye 1985 yılında Almanya’da Hannover Sanayi Fuarı’na “Partnerland” statüsü ile katılacaktı. Her yıl bir ülke dünyanın bu en önemli sanayi fuarına bu statü ile katılıyordu.
1985 yılı da Türkiye için öngörülmüştü. Esasında “Ortak Ülke” olan bu tanımı daha da etkili kılmak için biz “Kardeş Ülke” şeklinde dönüştürerek kullandık. Almanlar da bu tabiri çok sevdiler. Almanya’yı ve bu fuarı iyi tanımam dikkate alınarak organizasyonun başına benim gelmem teklif edildi. Ekrem Bey’e bu görevden onur duyacağımı ancak, gerekli koşulların sağlanmaması halinde başarıdan kuşkum olduğunu ifade ettim. “Git ne istiyorsan bir onay halinde yaz getir” dedi.
Başkanlığımda, içinde ilgili bakanlıkların ve TOBB, İstanbul Ticaret Odası gibi önemli kuruluşların temsilcileri bulunan bir organizasyon komitesi kurdum.
Tahmini bütçeyi hesaplayarak Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu’ndan bu parayı defaten ve nakden temin ettim.
Hannover’de panel, sergiler, gösteriler, fuar katılımı olmak üzere on ayrı bağımsız aktiviteyi başarı ile yaptık. Açılışına Başbakanımız Turgut Özal geldi. Ekrem Bey o tarihte görevle ABD’de olduğu için açılışa katılamadı. İki gün sonra Amerika’dan dönerken uğradı. Yaklaşık üç gün kaldı.
Sabah, öğlen, akşam birlikteydik. Sanayi Fuarı’nı uzun uzun gezdi, inceledi. Onun dışında en büyük merakı elektrikli aletler idi.
Brinkmann isimli bir mağazanın elektrikli aletler satan bölümü gerçekten çok zengindi, görünce adeta büyülendi. Tezgâhtarlar İngilizce bilmiyordu. Ekrem Bey de Almanca; dolayısıyla çeviri görevi bana düşüyordu.
Sanıyorum üç gün belirli saatlerle buraya uğradık. Tüm aletleri inceledi. Bunların fonksiyonlarına ilişkin teknik bilgiler soruyordu. Benim teknik bilgim de bu sayede bayağı gelişti. Ancak, zaman zaman sorduğu soruların içinde yer alan bazı teknik kavramları bilmediğim için etrafında dolanarak anlatmaya çalışıyordum. Hemen anlıyordu. Gülerek “Sen bu kelimeyi bilmiyorsun değil mi..?” diye takılıyordu.
Yemeklerde, öğle ise bir bardak bira, akşam ise bir iki kadeh şarap içiyordum. Muhafazakâr biriydi. Ancak, muhafazakârlığı kendisine idi. Başkasına müdahale etmezdi. Bir öğlen canım içmek istemedi. Soda söyledim. Hemen dikkatini çekti. “Oğlum içsene biranı” diye takıldı.
Ekrem Bey’le bir de Şam maceramız var. Türk Hava Kurumu’ndan kiralanan “pırpır” tabir edilen bir uçakla Ankara’dan havalandık. Ekrem Bey de yeni pilot olmuş, uçmaya da çok meraklı. Bir müddet sonra pilot Adem Kaptan’a “sen çekil kenara bakalım” dedi. Oturdu pilot koltuğuna, gidiyoruz. Aşağıya bakıp tahmin yapıyorlar. Biri “burası Malatya” diyor, diğeri “Kahramanmaraş”; adeta sora sora gidiyoruz. Şam’a vardık. Adem Kaptan “Sayın Müsteşarımız artık ben yerime geçeyim” diyor. Ekrem Bey “ Ben inerim” diyor. Bu arada kuleden devamlı ikazlar geliyor. Adem Kaptan uluslararası kurallar falan diye Ekrem Bey’i zar zor inişi yapmamaya ikna etti.
Hıza meraklıydı. Altındaki aracın önemi yok. Ekrem Bey onu sonuna kadar zorlardı. Bir Murat 124 aldı. İzmir’e gittiğini duyduk. Arabayı nasıl zorlamışsa İzmir’e varmadan motoru yakmıştı.
Ege İhracatçı Birlikleri Genel Sekreteri Orhan Baskan (merhum) “Bir gün Karaburun’daki yazlık evime gidiyorum. Çeşme Karaburun kavşağına geldim, baktım. Kalabalık var, jandarmalar koşuşturuyor. Kaza olduğunu anladım. Genelde orada kavşak olduğu için yavaşlanır. Kim bu akıllı, kaza yapıp yoldan aşağı uçan diye yürüyüp yolun altına bakınca çukura devrilen arabayı ve yanında oturan Ekrem Bey’i gördüm” diye anlatmıştı.
Ekrem Bey acul, yeniliği seven, sürekli icatlar peşinde koşan biriydi.
Sert görünümünün altında esprili, dost bir kişilik barındıran, dürüst, mütevazı yaşamayı ilke edinmiş, yaşamının son anlarına kadar ülkesi için fayda üretmeye gayret eden üstün nitelikli bir bürokrat, bilim adamı ve sıra dışı bir politikacıydı.
Bana sorarsanız Ekrem Bey’e en az yakışanı politikacı kimliğiydi.
O, Turgut Özal politikacı olduğu için politikacıydı.
Aramızdan ayrılışı tam kendisine yakışır bir şekilde oldu. Yine bir şey icat etti, üretti ve bunu çiftçilere tanıtırken hayatını kaybetti.
Aziz Hocam, değerli Müsteşarım, mekânınız cennet olsun, huzur içinde uyuyun.”
Sayın Önen’e anılarını bizlerle paylaştıkları için teşekkür ediyor, merhum Pakdemirli’ye Allahtan rahmet diliyoruz.