Başkanımız Ertuğrul Önen’in geçen haftaki anekdotlarına devam ediyoruz.
‘’ Enerji Bakanlığı’ndaki görevimi takiben Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarlığına atandım. Bakanımız Mehmet Köstepen’di.
İzmir Milletvekili olan merhum Köstepen, genç, siyasette yeni, çok kıpır kıpır, sıcak kanlı bir insandı. İçinde hep yeni bir şeyler yapma arzusu vardı.
Memleketini çok seviyor, seçim bölgesi de olduğu için başka bir programı yoksa her hafta İzmir‘e gidip geliyordu.
Sanıyorum bakanlığının ilk ayları idi. Böyle bir seyahat dönüşünde Esenboğa Havalimanı’nın VIP Salonu’nda resmi hiçbir niteliği olmayan kişileri görmüştü. Bunların oradan nasıl geçebildiğini sorguluyordu.
Sonraları bir başka seyahat dönüşünde o yılların bilinen bir şarkıcısını ve maiyetini gördüğünü, bu VIP işinin ise deyim yerindeyse “çivisinin çıktığını” söyledi. Hem Emniyetin hem Devlet Hava Meydanı Müdürlüğü’nün inisiyatif kullanmasının yarattığı çift başlılık, aynı zamanda devletteki hatırlı kişilerinin etki ve taleplerine karşı durulamaması nedeniyle bu yerlerde artık kuralların tam anlamıyla işletilemediği, düzen sağlanamadığı bir gerçekti.
Bakanımız kararını verdi. Cumhurbaşkanı, Başbakan, TBMM Başkanı gibi en üst düzey 5-10 görev sahibi dışında hiç kimseye hizmet verilmeyecekti. Pratik olarak VIP salonları kapatılacaktı. Bunu yapacak olmasından dolayı çok heyecanlıydı. Hatta ‘’daha uygulama başlamadan ben VIP Salonu’nu kullanmayacağım, herkesin giriş çıkış yaptığı yerlerden girip çıkacağım’’ diyordu.
Bana fikrimi sordu. Uygulamanın kaldırılmasını yürekten desteklediğimi, esasen Dünyanın gelişmiş ülkelerinde böyle bir uygulamanın olmadığını, daha önce diplomatik görev yaptığım F. Almanya da yaşadıklarımdan ve tespitlerimden esinlenerek söyledim.
Bu ülkede yaşadığım bir anekdotu ve uygulamayı da kendisiyle paylaştım. Merhum Köstepen’e anlattıklarımı sizlerle de paylaşıyorum.
Köln- Bonn Havaalanı’nda bir dostumu karşılamak için bekliyordum. Aynı uçakta, o tarihte koalisyon ortağı FDP’nin (Liberal Demokrat Parti) genel başkanı, Dışişleri Bakanı Hans Dietrich Genscher de çıktı. Yanında biri vardı. Çantasını Genscher, bizzat kendi taşıyordu. Beklediğim dostum da geldiği için, diplomatik hüviyetimin sağladığı ayrıcalıkla onlarla birlikte bavulların alınacağı bölüme geçtik. Bantlar dönmeye başladı. Tüm yolcular gibi Genscher de bantın başında bekliyordu. Nihayet bavulu geldi. Aldı ve sürerek dış kapıya yöneldi. Ne yapacak diye izliyordum. Kapıda bir araba bekliyordu. Şoför, Genscher’in bavulunu aldı, bagaja koydu. O sırada Genscher ön tarafa, şoförün yanına oturmuştu. Şoför bindi ve araba hareket etti. Almanya’nın o tarihte “2 numarası” olan Genscher’in bir seyahatten dönüşteki tevazuu merhum Köstepen’i çok etkilemişti.
Türkiye’den gelen bakanlarımız, önemli misafirlerimiz için ise bekleme sürelerinde kullanılmak üzere özel bir yer istersek havaalanı idareleri bu hizmeti ücreti mukabilinde veriyorlardı.
Bu anlattıklarım Bakanımızın kararlılığını artırmıştı.
Ancak, “Başta milletvekilleri olmak üzere üst yargıdan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, bürokrasinin üst kademelerinden birçok kişi bu hizmetten yararlanıyor. Siz bunlardan gelen tepkiye ve baskıya karşı koyabilecek misiniz?” diye sormayı da ihmal etmedim.
“Bu konuyu açıp konuştuğum herkes bana hak veriyor” diye cevapladı bu sorumu.
O günlerde Meclis’e gittiğinde Doğru Yol Partisi grubundaki yakınlarına, arkadaşlarına VIP uygulamasını kaldırmak üzere çalışma yaptığımızı ve bu düzenlemeyi yakında yürürlüğe koyacağımızı söylüyor.
Büyük bir tepkiyle karşılaşıyor. Deyim yerinde ise grup ayağa kalkıyor. Kimse ayrıcalığından vazgeçmek istemiyor.
Meclisten perişan, morali bozuk döndü. Ancak, kararından halen vazgeçmemişti.
Bir müddet meclise uğramadı. Ayakları geri geri gidiyordu söz konusu Meclis olunca.
Tabii bunu uzun süre sürdürmesi mümkün değildi. Meclis’e gitmesi gerekiyordu ve gitti. Dönüşünde havlu attı. “Bütün grup karşıma dikildi. Biz bunu yapamayacağız” dedi.
Günümüzde bu uygulama sınırları daha da genişletilmiş olarak devam ediyor. Zaman zaman bu yerlerde ilgisiz kişilerin görüldüğü gazetelere yine haber oluyor.
Sonuç;
Evdeki hesap çarşıya uymamıştı.