Bu serinin son yazısını “nereye kadar” diye bitirmiştim. O sorunun cevabını vermek üzere seriye devam ediyorum.
Şahinler Holding’de olağan faaliyetlerin içinde bir dişli parçası olmak istemiyordum. Ben devlette geçen çalışma hayatımda da hep farklı yollar aradım, farklı işler yapmaya çalıştım. Hani deyim yerindeyse “icat çıkarma” denilen tiplerden idim. Farklı hedefler koymak, farklı yollardan gitmekti tarzım.
İşte bu sebepledir ki Şahinler Holding’de de niyetim yeni amaçlar peşinde koşmak birtakım yeni projeleri hayata geçirmekti.
Holding esas itibariyle “tekstil ve konfeksiyon” ağırlıklı üretim ve ticaret faaliyetlerine yoğunlaşmıştı. Antalya’da, o yıllarda verilen teşvik sonucu hemen her önde gelen şirket gibi Şahinler Holding’de bir tatil köyü yatırımı yapmıştı.
Ayrıca, kendi elektrik ve buhar gereksinimini karşılamak üzere kurulmuş küçük ölçekli bir Cogeneration tesisi de devreye alınmıştı.
Kemal bey yaklaşım olarak yeniliğe açık, atılım arzusu taşıyan bir kişilik olarak görünüyordu. Bu nedenle böyle bir anlayışın yönetimindeki holding, artık kemikleşmiş, ağır, durmuş, oturmuş şirketlere göre benim amacıma daha uygun sayılabilirdi.
Belki Kemal beyin benden beklentileri de, benim beklentilerimle örtüşüyordu. Tabii bunu zaman gösterecekti.
Artık şirketi, imkânlarını, girişimcinin niyet ve hedeflerini tespit ve analiz etmeye çalışıyordum.
Olgunlaşmış proje değilse bile birkaç öneri sayılabilecek girişimim pek kabul görmedi.
Anlamıştım, girişimcinin fazla risk alma iştahı yoktu. Bu nedenle çok daha garantili işler peşinde olmak gerekiyordu.
O dönemde Serbest Bölgeler, sundukları çok büyük imkânlara rağmen hala pek keşfedilmemişti. Esas itibariyle Türkiye’ye yabancı sermayeli sanayi yatırımlarını çekme ve Türk sanayicisine üretim avantajı sağlamak amacını taşımasına rağmen kurulan ve işleyen Serbest Bölgeler, başta Mersin ve İstanbul Atatürk Hava Limanı olmak üzere, daha ziyade depolama amaçlı ve ithalata hizmet eden yapıdaydılar.
O tarihlerde, Serbest Bölgeler Yasası’nın amacına uygun kurulan ve faaliyet gösteren tek serbest bölge uzun yıllar Amerika’da yaşamış olan Kaya Tuncer’in İzmir’de kurup, işletmeye açtığı Ege Serbest Bölgesi’ydi.
Trakya’nın İstanbul’a yakınlığı, hızla sanayileşmesi ve batı sınırımızın hemen yanı başında oluşuna rağmen bu bölgede planlanmış bir serbest bölge mevcut değildi.
Serbest Bölgeler Kanunu’na göre, bir girişimcinin toprak mülkiyeti tamamen kendisine ait olmak üzere serbest bölge kurması mümkündü.
Trakya’nın, ihracata dönük sanayi yatırımlarına öncelik verecek büyük bir serbest bölgeye ihtiyacı vardı.
Çatalca’da kurulmuş ve henüz faaliyete geçmemiş bir serbest bölge vardı. Ama, bu küçük ve sanayiden ziyade ticarete dönük olan ve daha çok İstanbul’a yakın konuşlanmış bir serbest bölge idi.
Serbest bölge kurma fikrim Kemal Şahin tarafından itirazsız kabul gördü. O tarihlerde Şahinler Holding’de çalışan bir dostumun ifadesiyle, esas itibariyle bir gayrimenkul yatırımı olması nedeniyle bu proje Kemal Şahin’in hoşuna gitmişti.
Projenin detaylarını planlamaya başladım. Önümüzdeki en önemli sorun hedeflediğimiz büyüklükte bir arazi bulmaktı. En az bin dönümün üzerinde bir alanı hedefliyorduk.
Sonuçta Tekirdağ’ın Çorlu ilçesi Karamehmet Köyü sınırları içerisinde tek tapu bir yer bulduk. Sahibi Moris Sadioğlu idi.
Arazi Karamehmet köylülerinin işgali altındaydı. Kısmen bir nevi mera gibi kullanılıyor, kısmen ekip biçiyorlardı. Araziyi adeta sahiplenmişlerdi.
Adamlarımız Moris beyle temasa geçtiler. Moris bey araziyi satmak yerine bu projede ortak olmak istiyordu.
Bu bizim de işimize gelen bir teklif oldu. Böylelikle ilk yatırım aşamasında önemli bir kaynak ayrılmasını gerektiren arazi alımı için bir finansman arayışı içerisinde olmayacaktık.
Moris beyin talep ettiği ortaklık payı gayet makuldü. Kabul ettik.
İlk adımda, serbest bölge kurucu ve işleticisi olarak görev yaparak anonim şirket statüsünde bir şirket kurduk. Kurduğumuz bu ilk şirketin adı Trakya Serbest Bölgesi Kurucu ve İşleticisi A.Ş.” idi.
Dolasıyla kurmayı planladığımız serbest bölgenin adı da “Trakya Serbest Bölgesi” olmuştu.
Belki bulunduğu coğrafi konum olarak bu isimlendirme doğru sayılabilirdi. Ancak, bizden daha önce kurulmuş bir başka şirketin serbest bölgesinin adı “İstanbul Trakya Serbest Bölgesi” idi. Bu isimlendirme bu rakip şirket açısından ilk günden bir husumete ve şikâyete sebep olmaya başlamıştı.
Şimdi sağlıklı olarak düşününce bizim isim seçimimizin hatalı olduğunu söyleyebilirim.
Nitekim, bu kanaate daha o tarihlerde geldiğim için, şirketin ve dolayısıyla serbest bölgenin ismini değiştirdik.
O tarihte Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği’nin gerçekleştirilmesi ve Avrupa ile daha da sıkılaşan ekonomik ilişkileri de dikkate alarak yaptığım öneriyi Kemal Şahin de kabul edince serbest bölgenin ismi “Avrupa Serbest Bölgesi” oldu. Halen aynı isim ve başarı ile faaliyetlerini sürdürdüğünü izliyorum.
Artık, serbest bölgeler mevzuatının gereklerini yerine getirerek ilk adımları atmalıydık.
Not: Vakfımız Başkanı Sayın Ertuğrul Önen’in anlatısıdır.