Büyük Atatürk’ün kaybının 79 ncu yıl dönümündeyiz. Aşık Mahsuni Şerif’in Türk Milletinin duygularını en güzel bir şekilde ifade eden türküsünde olduğu gibi ona olan özlemimiz dinmiyor. Her geçen yıl daha büyüyor. Adeta katlanıyor. O, yıllar geçtikçe bize daha çok yaklaşıyor.
Tarihte böyle bir lider ve millet ilişkisi var mıdır? Bunu bilmiyorum. Olabileceğini de sanmıyorum.
Ölümünün üzerinden 79 yıl geçmiş olmasına, onu yaşayan gözlerle görenlerin sayılarının artık yok denecek kadar azalmasına rağmen onu neden bayrak yapıyoruz? Kutup yıldızı gibi kabul ediyoruz. Özlemlerimizin üzerine özlem katıyoruz.
Cevabı biz değil dışarıdan onu takdir edenler ile birçoğu geçmişte onun hasmı olanlar versinler:
Bakınız Türkün ve Türklüğün hasmı ve özgürlüğümüze kastedenlerin başında gelen Büyük Britanya Başbakanı Lloyd George onun için ne diyor: “İnsanlık tarihi birkaç yüzyılda bir dahi yetiştirebiliyor. Şu talihsizliğimize bakınız ki Küçük Asya da çıktı, hem de bize karşı. Elden ne gelebilirdi?”
Bir başka hasım, yine Büyük Britanya Başbakanlarından Sir. Winston Churchill: “Her sınıf halkın onun ardından döktükleri içten gözyaşları bu büyük kahramana ve modern Türkiye’nin Ata’sına layık tezahürden başka bir şey değildir.”
Kurtuluş Savaşı verdiğimiz Yunanistan’ın başbakanı Elefterios Venizelos: “Bir ulusun hayatında bu kadar az sürede bu denli kökten değişiklik pek seyrek gerçekleşiyor. Bu olağanüstü işleri yapanlar hiç kuşkusuz kelimenin tam anlamıyla büyük adam niteliğine hak kazanmışlardır. Ve bundan dolayı Türkiye övünebilir”
diyerek hasım olmalarına rağmen bu büyük insana duydukları hayranlık ve takdir duygularını ifade etmekten kendilerini alıkoyamamışlardır.
Büyük Atatürk tüm mazlum milletlerin meşalesi, önderi olmuştur. Emperyalizme karşı yiğitçe duruşu ve onları yenilgiye uğratması başta doğu ülkeleri olmak üzere tüm mazlum, ezilen milletlere cesaret ve güven aşılayarak onların da özgürlüklerini kazanmasının yolunu açmıştır.
Nitekim, Afganistan Kralı Emanullah Han, “O büyük insan yalnız Türkiye için değil, bütün doğu milletleri için de en büyük önderdi.”
Pakistan’ın büyük şairi ve siyasetçisi Muhammed İkbal; “Bizim aslımız rengi uçmuş bir kıvılcım iken, onun bakışı ile cihanı kaplayan ve aydınlatan bir güneş haline geldik”
sözleriyle bu gerçeği çok açık bir şekilde ifade ediyorlar.
Dost, düşman onu niçin bu kadar içten ve samimi duygularla takdir etmekte yarışıyordu. Çünkü, O bir askerdi. Hatta çok iyi bir asker ve strateji uzmanıydı. Ülkesinin bağımsızlığı söz konusu olduğunda bireysel hayatların bir önemimin olmadığını “size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içerisinde yerimizi başka kuvvetler alabilir diyerek, insan hayatını hiçe sayabilen bir askerdir.
Ancak, O aynı zamanda Çanakkale de ölen Anzak askerlerinin annelerine mektubunda
“Bu memleketin topraklarında kanlarını döken kahramanlar!
Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız.
Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.” diyerek düşmanlarının kayıplarına en üst düzeyde ve duyguda saygı gösterecek örnek bir insandır. Bir askerdir ama “Ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir” diyebilen bir askerdir.
O üstün niteliklere sahip bir devlet adımıdır. Bir liderdir. 15 yıllık sivil yaşamında Türkiye’nin itibarına itibar katmış, tüm mazlum ve geri kalmış ülkelerin örnek aldığı, güneş gibi parlayan bir ülke yaratmıştır.
Sözü dinlenen, bir zamanlar başta Yunanistan olmak üzere savaştıkları ile dahi dostane ilişkiler kurmuş, bugün hala sürekli kullandığımız “Yurtta barış Dünyada barış” ilkesini başarı ile yerleştirmiş ve uygulamış bir barış adamıdır.
Onun en güçlü yanı ise bir devrimci olmasıydı.
Hantal, köhne bir yapıdan çağdaş, aydınlık bir yapı oluşturmuştur.
“Devrim ya bir anda olur. Ya da hiç olmaz.” diyen kararlı, hedefe odaklanmış hızlı bir devrimcidir.
Her devrimi ayrı bir yazı konusu olacak kadar anlamlı ve önemlidir.
Bilime, sanata aşık, ülkesini muasır medeniyetler seviyesine çıkarma sevdalısıdır.
“Hiçbir müzik parçası bana bu makine sesleri kadar güzel gelmemiştir.” Diyecek kadar sanayi tutkunu, “Köylü milletin efendisidir.” Diyecek kadar tarım aşığıdır.
Nitekim, bizzat örnek çiftlikler kurarak, tarımı ne kadar önemsediğini göstermiştir. Tarımın mutlaka desteklenmesi gerektiğini bilerek ve düşünerek, Türk çiftçisinin, köylüsünün desteklenmesi için gerekli kurumları o kısa yönetim döneminde hayata geçirmiştir.
O bir doğa hayranıdır. Bir ağaç için evin yerini değiştiren, bir iğde ağacı kesildiği için gözleri nemlenen duygu dolu bir insandır.
O Türk milleti için büyük bir armağandı. Bu nedenle haklı olarak halen özlemini duyuyoruz ve bu yüzden ona;
Sana hasret, sana vurgun gönlümüz
Neredesin mavi gözlüm
Nerde nerde nerdesin dost
Diye seslenmeye devam ediyoruz.
Büyük Atatürk
Seni unutmadık, unutturmayacağız.