O. Ertuğrul ÖNEN
Önce çok uzakta bize gelmez dedik. Sonra hemen burnumuzun dibinde İran’da görünmez mi?
Mübarek jet hızıyla hareket ediyor. Esasen böyle olduğu da anlaşıldı. Uçağa binmek için para mı ödüyor, bir ülkeye girmek için vizeye mi ihtiyacı var?
Tüm uçaklar, gemiler, araçlar onun. Çok da yetenekli her türlü ortama uyum sağlıyor. Havada asılı kaldığı, sert inorganik zeminler üzerinde bile saatler, hatta günlerce yaşadığı iddia ediliyor.
İddia ediliyor diyorum zira bilim adamları da dâhil kimsenin bir şey bildiği yok. O nedenle “körün fili tarif ettiği gibi” tarif ediyorlar coronayı.
Biranda televizyon ekranları dönemimizin yeni ünlüleriyle tanıştı. Bunlar halk sağlığı ve enfeksiyon uzmanı olan doktorlardı.
Hiç unutmuyorum ilk günlerde hemen tüm kanalların en ünlüsü konumunda olan bir kadın uzman parmağını sallaya sallaya “sakın maske takmayın! Maskeyi sadece hasta olanlar takmalıdır” diye içimizdeki önlem severleri az azarlamadı. Sonra maske takmanın şart, hatta takılmamasının ceza gerektirdiği kural haline gelince bu kadın uzmanımız da ekranlara veda etti.
Bizim corona günlüğümüzde 11 Mart 2020 bir milattı. Kabinenin sessiz bakanlarından Sağlık Bakanı Fahrettin Koca bu günden sonra her gün evimizin baş konuğu olmaya başladı. Sakin, heyecansız bir ses tonuyla önce uzun uzun öğütler veriyor. Önerilerde bulunuyor. Sonrasında da günün skorunu veriyordu. Ne kadar tetkik yapılmış, kaç vakaya rastlanmış, yoğun bakımda kaç kişi var. İyileşenler ve kaybettiklerimiz. En trajiği de kaybettiklerimizin artık bir sayıya indirgenmiş olmalarıydı.
Yeni verileri eskileriyle karşılaştırıp kendimize göre sonuçlar çıkarıyorduk. Deyim yerindeyse adeta “corona manyağı” olmuştuk. Sebze ve meyveleri alkolle yıkayanlardan, içini temizlesin diye dezenfektan içenlere, aldıkları şeyleri günlerce evden içeri sokmayanlara nice örnekler kol geziyordu.
Doğrusu bu duruma biraz da bilim adamlarımız neden oluyordu. Biri, kanallardan birinde bu virüs en az üç saat havada asılı kalıyor, es kaza oradan geçerseniz onu solur hasta olursunuz derken. Bir başka kanalda diğeri “yok kardeşim öyle bir şey olmaz. Yerçekimi diye bir şey var. Virüs bundan muaf mı o da yere düşer” diyordu. Şimdi hangisine inanacaksın.
Bu virüs nasıl bir mahluktur diye merak ederken tak resimleri çıktı ortaya, top gibi vantuzlu, halim selim görünümlü biri gibi duruyordu ama ne yapacağı belli olmayan bir haşarı çocuk duruşu da yok değildi.
Nitekim kısa zamanda ne teknoloji dinledi, ne zenginlik, ne büyük adam, ne sıradan insan ayırt etmeksizin kasırga gibi esip dünyayı teslim aldı. Doğrusu virüs adildi. Dünyanın bir türlü sağlayamadığı adalet ve eşitliğe hakkıyla uyuyordu.
Korkusundan evlere kapandık, seyahat edemez ve her şeyden ötesi sevdiklerimize bile sarılamaz hale geldik.
Silindir gibi üzerimizden geçti. İnsanlığın tüm kibirine, büyüklük taslamasına, edinimlerine rağmen ne kadar çaresiz, ne denli savunmasız olduğunu, bu gözle göremediğimiz, elle tutamadığımız yaratık kısa zamanda tüm çıplaklığıyla ortaya koydu.
Umarım virüssüz sağlıklı günler yakındır.