o. Ertuğrul ÖNEN
Geçen hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 105’inci yılını idrak ettik ve coşkuyla kutladık.
Bizim meclisimiz dünyadaki hiçbir parlamentonun sahip olmadığı bir şan ve şerefe sahiptir. O, bir ulusun kaderini eline almasının simgesi olmanın yanında, milleti adına bir kurtuluş savaşı yönetmiş bir meclistir. İşte bu nedenledir ki O “Gazi” meclisdir.
Kurtuluşumuzun ve cumhuriyetimizin kuruluşunun önderi Büyük Atatürk, bir kurtuluş mücadelesi verme görevini üstlenmek üzere açılması planlanan meclisin Anadolu’nun emin bir yerinde açılmasını öngörürken, yanındaki en yakın arkadaşları bile meclisin halen ihya etmekten vazgeçmedikleri saltanatın, merkezi olan İstanbul’da açılmasında ısrarcı olmuşlardır.
Düşman işgali altındaki bir yerde meclisin özgürce çalışmasının mümkün olmadığı açıktır. Ancak Mustafa Kemal karşıtlığı ne yazık ki olmayacak duaya âmin denircesine meclisin İstanbul’da açılmasıyla sonuçlanmıştır.
Çünkü, Mustafa Kemal’den başka ulusal egemenlik, tam bağımsızlık fikrine sahip olanların sayısı fazla değildir. Birlikte hareket ettiklerinin çoğunluğu için halife ünvanı da taşıyan padişahın mülkünün ve saltanatının korunması esastı. Bu amacı temin etmek için gerekirse büyük devletlerin mandasına bile girilebilirdi.
İstanbul meclisi macerası beklendiği gibi çok kısa sürdü.12 Ocak 1920 tarihinde açılan meclis İstanbul’un işgal kuvvetleri tarafından 16 Mart 1920 de karadan da işgali üzerine 18 Mart 1920 günü kapandı. Başta Rauf Orbay olmak üzere bazı vekiller tutuklanarak Malta’ya götürüldü.
Bu tarihten yaklaşık bir ay sonra bir cuma günü Gazi Meclis Ankara’da kutlu açılışını yaptı. Öğretmen okulundan getirilen sıralarla, kahvelerden toplanan petrol lambalarıyla toplanan meclis; Amasya Tamiminin” Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” hükmüne uygun olarak milletin azim ve kararını temsilen Mustafa Kemal’in önderliğinde bağımsızlık mücadelesini başlattı.
O büyük insan Yunan işgal kuvvetlerinin Polatlı’ya kadar geldiği, top seslerinin Ankara’dan duyulduğu, o zor dümenlerde dahi her konuda büyük uğraşlarla meclisi ikna ederek karar aldırmaya ve kurtuluşun ve kuruluşun her aşamasını meclis iradesiyle yürütmeye özen göstermiştir.
Onun için meclisin başkanlık divanının arkasına yazılmış olan” Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” Cümlesi oraya süs olsun diye yazılmamıştır. O milletin yönetimi bizzat eline almasına ve seçeceği temsilcileri vasıtasıyla kullanmasına yürekten inanmaktadır.
23 Nisan 1920 tarihi kurtuluş savaşı örgütlenmesinin son hedefine ulaştığı gün olmasının yanında, milletin egemenliğine sahip çıktığı gün olarak da ayrıca taçlandırılmıştır.
1921’den itibaren “23 Nisan Milli Bayramı” adıyla kutlanmaya başlanmıştır.1927 tarihinden itibaren “Çocuk Bayramı” adıyla kutlanmıştır. Bayramın adı 1935 de “Hâkimiyet-i Milliye Bayramı”,1981 yılında “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olarak değiştirilmiştir.
UNESCO’nun 1979’u Çocuk yılı olarak duyurmasını izleyerek 23 Nisan TRT’nin de öncülüğüyle uluslararası bir çocuk şenliği olarak kutlanır hale gelmiştir.
Atatürk’ün, 1933 yılından itibaren çocukları makamına kabul edip onlarla sohbet etmesi de, bayram kutlamalarının çocukları makam koltuklarına oturtma geleneğinin başlangıcı olmuştur. 23 Nisan Çocuklarına bayram armağan eden bir millet olarak da bizi öne çıkaran bir niteliğe sahiptir.
Büyük Atatürk’ün meclisin alnına kazıttığı” Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir.” deyişinin temsil ettiği emanetinin, tüm Türk milletinin yüreğinde yerini aldığına ve bu emanete sonsuza kadar sahip çıkacağına inancım tamdır.
Kıvanç ve coşkuyla nice 23 Nisan kutlamalarına.