Cumhuriyeti kuranların daha Kurtuluş Savaşı günlerinden başlayarak dış ticaretin düzenlenmesine ve uygulanmasına özel bir özenle yaklaştıklarını daha önceleri yazılarımızda dile getirmiştik.
Nitekim, 1930 yılında çıkarılan “ Ticarette Tağşişin Men’i ve İhracatın Murakabesi ve Korunması Hakkında Kanun”da öngörülen hükümlerle ihraç ürünlerimizin hazırlanmasına, imaline, cins ve çeşitlere ayrılmasına, ambalaj ve muhafazalarına ve bunlarla ilgili kullanılacak ibare ve işaretlere dair düzenlemeler getirmeye yönelik önlemleri almaya Bakanlar Kurulu’nun yetkili olduğu belirtilmiştir.
Hükümet önce ihraç ürünlerini, deyim yerinde ise “zapturapt” altına almıştır. Daha sonra 1936 yılında 1705 sayılı kanuna ek olarak yürürlüğe konulan 3018 sayılı kanunla ise bu kez ihracat ticaretiyle uğraşacak tacirlerin nitelikleri ile tabi olacakları kurallar ortaya konmuş ve nihayet bu yazımızın konusu olan ihracatçı birliklerinin bu kanunun 7. maddesinde
“Hükümet, lüzum gördüğü mıntıkalarda muayyen malların ihracile meşgul ruhsatnameli tacirlerin birlikler kurmalarını emredebilir.
Her ruhsatnameli tacir, mıntıkasındaki birliğe aza olabilir.
Bu birliklerin teşkilat ve idare tarzları ile murakabe usullerini gösteren statüler, alakalıların mütalaası alındıktan sonra iktisat vekâletince tanzim ve icra vekilleri heyetince tasdik olunur.
Statülerde azaların birlikten çıkarılmasını icab ettiren sebepler de gösterilir.
Birliğe girmeyen tacirler, birliğin iştigal mevzuu olan malları ihraç edemezler”
hükmü ile ihracatçıların örgütlenmesinin ortamı hazırlanmıştır.
Böylece, 1930 yılında ihraç ürünleri ile ilgili köklü bir düzenleme yapan kanun koyucu, 1936 yılında da ihracatçıları ve bunların örgütlenmelerini düzenleyerek bu alanı tümüyle kurallı bir hale getirmiştir. Bu kuruluşlar günümüzde de varlıklarını sürdürmekte ve o günlerin birçok kuralı aynen, geliştirilerek ya da maalesef özünden koparılıp yozlaştırılarak günümüzde de geçerliliğini korumaktadır.
Kurulan yapı son derece olumlu, çalışma yönünden esnek, kamu sektörü-özel sektör işbirliğinin en iyi örneklerinden biridir.
Çünkü sektöre yönelik birçok kamu yetkisi, mahallinde bu kuruluşlar tarafından kullanılmaktadır.
Sektörün her türlü sorunu, talebi, öncelikle bu birimlerde ele alınıp kamu sektörü-özel sektör işbirliği içinde çözülmektedir.
Sektöre verilen kamu hizmetlerinin önemli bir bölümü bu kuruluşlar tarafından yerine getirilmektedir.
Türk kamu örgütlenme yapısı içerisinde örnek kabul edebileceğimiz ve eski deyimle nev’i şahsına münhasır (sui generis) bu model aradan geçen uzun yıllar içerisinde zamanın gerisinde kalmış, gerek hizmet için maddi imkanların bölgesel olarak iyi dağılmamış olması ve yetersiz kalması, gerekse nitelikli personel istihdamı için koşulların uygun olmaması ve Türkiye genelinde faaliyet gösteren ve aynı alanda hizmet veren birlikler arasındaki koordinasyon ve danışma mekanizmalarının eksikliği dikkate alınarak 6 Aralık 1986 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 86/11159 sayılı kararname ile İhracatçı Birliklerin tip statüleri devrimci bir anlayışla ele alınarak yürürlüğe konulmuştur.
Buna göre;
– İhracatçı Birlikleri İstanbul metropolü dışında bölgesel olarak yetkilendirilmiş ve isimlendirilmişlerdir.
– Birlikler arasında bir ortak fon kurularak, tüm birliklerin imkânları ölçüsünde ortak hizmet verir olmaktan, standarda göre hizmet verir hale gelmeleri sağlanmış ve böylelikle örneğin, Doğu Anadolu’da merkezi Erzurum olmak üzere 30 yıldır hizmet veren Doğu Anadolu İhracatçı Birliklerinin kurulması ve yaşatılması sağlanmıştır.
– Ortak fonun verdiği imkânlar ve yeni statüden güç alarak çıkarılan yönetmelikle personel ilk kez ciddi anlamda bir özlük hakları rejimine kavuşturulmuş ve böylelikle buralarda personel kalitesi yukarı çekilmiştir.
– Aynı bölgede hizmet veren birliklerin bir arada hizmet vererek hizmet maliyetini düşürmelerinin altyapısı hazırlanmıştır.
– Aynı madde grubuyla iştigal eden birliklerin birlikte hareket etmelerini sağlayan koordinasyon esaslarına bu statü ile uygun bir zemin hazırlanmıştır.
Bu reform hamlesinden sonra İhracatçı Birlikleri Türkiye’nin ihracatının taşıyıcı ana kolonları olarak çok özel bir yere sahip olmuşlardır.
Özellikle ülkemizin haksız olarak maruz kaldığı Avrupa Birliği ve ABD tekstil ve konfeksiyon kotası uygulamalarında başta İTKİB (İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri) olmak üzere Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birliklerimiz çok önemli ve hayati görevler üstlenmişlerdir.
Türk idari yapısının ortaya koyduğu bu güzel model, ne yazık ki daha sonra bozularak TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) benzeri bir üst kuruluş olan TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) oldu bittisi ile ayrı bir kulvara sokulmuştur.
Nihayet 18.06.2009 tarih ve 5910 sayılı TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) ve İhracatçı Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile bu yapı tamamen Odalar Birliği kopyası bir modele dönüştürüldü.
TOBB ve Odalar varken böyle bir yapıya ihtiyaç yoktu. Bu değişimin yeni ve masraflı bir özel sektör bürokrasisi yaratmaktan öteye hiçbir hiç bir faydası bulunmamaktadır.
Geçmişte Ticaret Odaları ve TOBB, İhracatçı Birliklerine karşı çıkarken onlara bunların ihracatçıya mahallinde hizmet veren, kamu görevi yapan ve dolayısıyla Devletin yetkisi de kullandırılan yapılar olması itibariyle varlıklarının bir ihracat hizmet birimi olarak gerekli olduğu ifade edilirken, “biz de Ticaret Odaları gibi genel sekreterimizi tayin edelim, tüm yapıya biz hakim olalım” talebindeki birlik yöneticilerine “öyle bir yapı arıyorsanız zaten odalarınız var, ikinci bir oda yaratmaya ne gerek var. Siz burada kamu yetkilerini kullanıyor, kamu hizmetini mahallinde alıyor ve kamu sektörü-özel sektör işbirliğinin bu güzel modelinde, ilgili kamu kuruluşu ile sürekli istişare içinde ve esnek bir yapıda uygulama yapıyorsunuz, dolayısı ile bu modelin sonucudur tüm bu imkânlar” diye cevap veriliyordu.
Yazık oldu, yeni odalarımız ve odalar birliğimiz oldu.
Ortak fon ise, amacı “olandan alıp olmayana vererek” tüm birlikleri ortak standarda kavuşturmak iken, yöneticilerin bütçe dışı harcamalarına, lükslerine tahsis edilir hale geldi.
Atatürk’ün kurduğu bu Türk modeli örnek yapının yozlaştırılmasından üzüntü duyuyoruz.