Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors
Son Haberler
Buradasınız: Anasayfa / Haftanın Yazısı / İMAJ

İMAJ

O. Ertuğrul ÖNEN

Kelime anlamı olarak bir nesnenin, varlığın duyu organlarımız yardımıyla beynimizce algılanması şeklinde tanımlayabileceğimiz imaj sözcüğü günlük yaşamımızda sıkça karşılaştığımız bir kavramdır.

İyi imajdan olduğu gibi kötü imajdan da söz ederiz.

Uzun yılların algılarıyla oluşan imajlar vardır. Sağlam iyi bir imaj yaratabilmek için profesyonel çalışmalar da yapılmaktadır, “imagemaker” deyimi buradan gelir.

Kişinin imajından söz edileceği gibi, ülkelerin, şirketlerin, mal ve eşyaların toplulukların imajından da söz edilmesi olağandır.

40’lı 50’li yıllarda Büyük Britanya İmparatorluğu’nun “üzerinde güneş batmayan ülke” tanımlamasına layık görüldüğü yıllarda “Asılacaksan bile İngiliz sicimi ile asıl” deyimi yerleşikti. Bu, İngiliz mallarının sağlamlığını, güvenilirliğini ifade eden bir kavramdı.

Dünya’da Japonlar geleneklerine bağlı, çalışkan insanlar olarak tanınır. Sonra taklitçilikleri ile anılmaya başladılar. Gelişmiş sanayi ülkelerinin ürünlerinin ucuz taklitlerini yapmaları nedeniyle bir imaj kaybına uğradılar. “Japon malı, tapon malı” deyimi bu dönemlerde egemen oldu.

Ancak, Japonlar yarattıkları dünya çapındaki markalarla imaj kaybını telafi ederek tekrar hak ettikleri yere geldiler.

Almanlar, 20. yüzyılda ard arda iki Dünya Savaşını da kaybetmelerine, işgale uğramalarına rağmen, disiplinli ve çalışkan ulus ününü hiçbir zaman kaybetmediler. İkinci Dünya Savaşının üzerinden 15 yıl geçmeden iş gücü açıklarını yabancı işçilerle doldurarak Dünyanın en önemli sanayi ülkelerinden biri konumuna geldiler. Dünyanın ihracat şampiyonu ve Avrupa Birliğinin lokomotifi ve lider ülkesi oldular. Bu gün “Made in Germany” ibaresi o malın Almanya’da hangi firma tarafından üretildiğine bakılmaksızın başlı başına bir kalite sembolüdür.

Fransız şarabı, İtalyan makarnası o ülkelerin imajına değer kattığı gibi, o ülkelerin imajından da yararlanmaktadır.

Ülkelerin ve milletlerin imajı uzun tarihsel dönemler, gelişmeler ve olaylar üzerine kuruludur. Bir ülkenin imajının değişmesi uzun yıllar alır. Ancak, değişmez değildir. Kararlı ve istikrarlı politikalarla olumlu değişim pekâlâ mümkündür. Ancak, tersine de rastlanmaktadır.

İspanya ve İtalya çok etkileyici tarihi geçmişe sahip önemli ülkelerdir. İkinci Dünya Savaşından sonra özellikle ekonomik olarak zemin kaybetmiş, toplumsal refahını düşürmüş, köylü toplumlar haline dönüşürken, işsiz kalan kitlelerini yabancı ülkelere göndermek zorunda kalmışken zaman içerisinde tarihi genlerine dönerek gelişmiş ülkeler içerisinde saygın konumlarını yeniden geri almışlardır.

Yurt dışına çıkan birçok yurttaşımızdan mutlaka duymuşunuzdur. “Bana, sen hiç Türk’e benzemiyorsun dediler.”. Bu deyiş bir yandan bir övünme sebebidir. Ancak, diğer taraftan Türk imajının Batı ülkelerinde çok parlak olmadığının bir itirafıdır. Bu böyle midir? Evet, maalesef böyledir!

Medeni Dünyaya sanat, bilim, buluş alanında her hangi olumlu bir katkı yapmamış olmamamız, toplumun bireysel gelişmişlik düzeyini yükseltememiz, bir türlü refah toplumu olma hedefine ulaşamamamız ve dolayısıyla zengin toplumlar ailesine katılamamamız imajımızı yükseltmemize engel olmuştur.

Tarihten gelen Batı ile sürekli çatışma içinde olmamız gerçeği ve bunun sonucunda biz de acı yaşamış olsak dahi, onlara da acı yaşatmış bulunmamız, imajımız açısından bir negatif ön yargı da yaratmaktadır. Bu gün Güney İtalya’da halen annelerin çocuklarını “Türkler geliyor” diye korkuttuklarını biz halen övünerek anlatmıyor muyuz?

Son yıllarda terörizm deyince İslam dininin akla gelmesi, Müslümanlık adına Dünya’ya bir dizi şiddet ve vahşet olayının yaşatılmış olması da bir İslam toplumu olarak ister istemez bizim imajımızı da olumsuz olarak etkilemiyor mu?

Bu gün büyük kentlerimizde yaşayan, varlıklı, kültürlü sayılan bireylerimizin bile halen bir ülkenin imajının olumlu olarak nasıl değiştirilebileceğine ilişkin düşünceleri anlaşılır gibi değildir.

İstanbul’a gelen yabancıların restoranlarımıza, gece kulüplerimize hayran kaldıklarını, kendilerinde bile böylesinin bulunmadığını ifade ettiklerini söyleyerek, bundan olumlu sonuçla çıkarmaya çalışılmaktadır. Tam bir çelişki.

Üretmeyen, dünya çapında bir marka ve know-how’a sahip olmayan, dünya bilimine ve sanatına önemli bir katkıda bulunmayan, bir refah toplumu olmayan, sosyal meselelerini halledememiş bir ülkenin yurttaşlarının vur patlasın, çal oynasın halinden olumlu imaj yaratmaya çalışmaktadırlar.

Ülkemiz, her şeye rağmen sıradan bir ülke değildir. Uzun bir tarih geçmişimiz ve bir devlet geleneğimiz vardır. Gelişmiş bir ülke değiliz. Ancak, önemli bir gelişme potansiyeline sahibiz. Fırsat verilirse başarıyı yakalayabileceğine inandığımız genç bir nüfusumuz var.

Ancak, yol ve yöntemlerimizi doğru belirlemeliyiz. Üretmeliyiz, daha çok, daha kaliteli, daha inovatif. Bilim ve sanatta ön almalıyız. Bunun için genç nüfusumuzun çağdaş eğitim olanaklarından yararlanmasını sağlamalıyız.

Bilimsel çalışmalara ve ar-ge faaliyetlerine destek vermeliyiz. Herkesi, her şeyi desteklemek yerine, uluslararası başarı şansı olan sanayilerimizi ve firmalarımızı desteklemeliyiz. 60 yıl korumacılık sonucunda bir dünya markası yaratamayan Türk sanayicilerinin bu ayıbının hesabını kapatmalıyız.

Her Türk bireyinin, şirketinin uluslararası düzeyde başarı yakalayabilmesi için gelişmiş ülkelerdeki rakiplerine göre bir adım geriden başladığının bilinci içerisinde ve bu dezavantajından yılgınlık göstermeden çaba göstermesi gerekmektedir.
Bireysel imajlar, ülke imajını yüceltir.
Ülke imajı, bireysel imajı destekler.

Hakkında admin

Türk Dışticaret Vakfı

Cevapla

Scroll To Top