Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors
Son Haberler
Buradasınız: Anasayfa / Haftanın Yazısı / KOMPLEKS

KOMPLEKS

O. Ertuğrul ÖNEN

 Türkçe karşılığı karmaşa olarak tanımlanan “kompleks” kelimesi Türk Dil Kurumu sözlüğünde; “hastalıklı davranışları ortaya çıkaran, kişinin bilincini az çok şartlandıran, genellikle çocukluk döneminde kazanılmış, baskı altında tutulmuş hatıra, duygu ve düşüncelerin bütünü” olarak tarif edilmektedir.

Kompleksin günlük yaşamımıza giren en önemli türü ise aşağılık kompleksidir.

Kişisel bazda aşağılık kompleksinin incelenmesi ve değerlendirilmesi psikoloji ilminin konusu ve psikologların yetki alanına giren bir husustur.

Bizim bu yazıda ele almak istediğimiz tabii ki kompleksin bu türü değil.

Biz, ulusal aşağılık kompleksinden söz etmek istiyoruz.

Hatırlayın, yabancılarla yapılan maçlarda, özellikle milli müsabakalarda seyircilerimizin “Avrupa, Avrupa duy sesimizi” diye bağırmaları. Neyin ifadesidir? Niçin Avrupalılar tarafından sesimizin duyulmasını bu kadar istiyoruz? Oralarda hiç “Türkiye, Türkiye duy sesimizi” diye bağırıldığını duydunuz mu veya Japonya, G. Kore gibi gelişmiş doğu ülkelerinde böylesine bir tezahürat şekli var mıdır?

Sahaya çıkan takımlarımız maça adeta 1 – 0 geriden başlamaktadır. Sanki yenilgiyi tevekkülle kabul etmiş bir halimiz vardır. Şerefli yenilgiler, şerefli beraberlikler devri, neyse ki geride kalmıştır.

Batılıların başardıklarını başaracağımızı aklımızdan bile geçirmeyiz. Peşin yenilgi, başarısızlık sanki kaderimiz.

Oysa bireysel bazda, zaman zaman çok başarılı sonuçlar aldığımız, ulusal düzeyde de taktirle karşılanan işlere imza attığımız örnekler giderek sıklaşmaktadır.

Ancak, tarihin derinliklerinden gelen ve ruhumuzun derinliklerine işleyen bu kompleksi ulusça bir türlü kökünden söküp atamıyoruz.

Okullarımızda tarihimizin başarılı dönemleri uzun uzun gururla anlatılırken, öğrenim dönemlerinin sonlarına da denk getirilerek Osmanlı’nın duraklama ve gerileme dönemleri hemen üstün körü geçiştirilirdi. Bu 300 yıllık travmatik dönemin gerçekleriyle yüzleşmeye yüzleşmeye ulusal kompleks sahibi olduk.

Kurtuluş Savaşında ordularımızın başkomutanı Mustafa Kemal’in 26 Ağustos’ta Yunan kuvvetlerine karşı taarruza geçmesi, bu işten anlayanlarca dahi büyük endişe ile karşılanır. Endişenin gerekçesi “bizim ordumuz savunmayı bilir, taarruzu bilmez” kompleksidir.

Atatürk, 300 yıllık yılgınlık döneminin kompleksini ulusal zihinden silmek için epey gayret sarf etmiş. 10. yıl marşında “Türk Milletinin karakteri yüksektir. Türk Milleti çalışkandır. Türk Milleti zekidir” sözleriyle de milletini en güzel şekilde yüreklendirmeye çalışmıştır.
Ulu önderin ve devrimlerinin etkilerinin zamanla etkisini kaybetmesi ile törpülenen komplekslerimiz maalesef devam etmektedir. Maalesef dik duramıyoruz, eğilip bükülüyoruz.

Yabancılarla çokça teması olmuş, dış ülkelerde görev yapmış biri olarak Başkanımız Sayın Ertuğrul Önen’den bu konuda düşündüklerini ve yaşadıklarını öğrenmek üzere sözü burada kendisine bırakıyoruz.

“Değerlendirmelere içim acıyarak katılıyorum. Dik duramayışımıza, mütekabiliyet prensiplerini dikkate almamamıza gerçekten üzülüyorum.

İki küçük anekdotla bu söylediklerimi teyit etmek istiyorum.

Ticaret Bakanlığı İhracat Genel Müdürü idim. Sovyetler Birliği ile dış ticaretimizi Kliring esasına göre yürüttüğümüz için bu ülkenin Büyükelçiliğinin ticaret müşavirliği ile sıkça temas etmek durumunda kalıyorduk.

Kliring Anlaşmasına göre biz Sovyetlere başta narenciye, zeytinyağı, pamuk gibi tarım ürünleri ile maden cevherleri veriyorduk. Onlar bunun karşılığında Türkiye’de tesisler yapıyorlardı. Başta İskenderun Demir Çelik Fabrikaları olmak üzere birçok sanayi tesisi bu şekilde yaptırılmıştır.

Anlaşmanın işleyişinin çok yönlü olması bizi Ruslarla çok sık görüşmeye mecbur kılıyordu.

Ancak ne hikmetse Rus Ticaret Müşaviri, Bakanlık Müsteşarından aşağısı ile görüşmüyordu. Tabii bu cesareti, ona bu imkânı veren Müsteşarımızdan alıyordu. Gittim kendisine “Efendim, siz Ticaret Müşaviri olarak görev yaptığınız ülkelerde Müsteşarla görüşebiliyor muydunuz?” dedim. Hayır, cevabını verince, Rus Ticaret Müşavirini kabul etmemesi ve gerçek muhatabı olan bize yönlendirmesini rica ettim. Müsteşarımız Turgut Çarıklı gerçekten Ticaret Müşavirinin bir sonraki görüşme talebini kabul etmeyerek bize yönlendirdi.

Sovyet Büyükelçiliğinin talebi üzerine kendilerine randevu verdim. Randevu saatinde konuyla ilgili arkadaşlarımla odamda beklerken sekreterim içeri girdi ve Rus Ticaret Müşaviri Yardımcısının geldiğini söyledi.

Rus Ticaret Müşaviri, yardımcısını göndermişti. Ben de kendisini kabul etmedim ve kendisi ile görüşmesi için yardımcımı görevlendirdim. O günden sonra ilişkiler benim orada olduğum sürece bu düzeyde sürdürüldü.

Beni üzen hususlardan biri de ulusal günlerle ilgili mütekabiliyete hiç özen göstermememizdir.

Benim görev yaptığım Almanya’da ulusal gün resepsiyonlarına, bırakın Bakanı, Müsteşar düzeyinde bile katılım olduğunu hatırlamıyorum.

Ancak, Almanya’nın Ankara Büyükelçiliğindeki resepsiyonlara katıldığım için biliyorum, Devletin siyasi, bürokratik en üst düzeyi çok sayıda katılımla bu ülkeyi onurlandırmaktadır.
Ben, Dışişleri Bakanlığımızın gerekli hatırlatmayı yaptığını düşünüyorum. Ancak bu hatırlatmaya rağmen hükümet ve devlet yetkililerimizin niçin koşarak buralara gittiklerini gerçekten anlayamıyorum.”

Sayın Önen’e katkıları için teşekkür ediyoruz.

Kimseye üstünlük taslamayacağımız, kimsenin kendisini bizden üstün görmesine fırsat vermeyeceğimiz, dik duracağımız bir gelecek dileğiyle.

Hakkında admin

Türk Dışticaret Vakfı

Cevapla

Scroll To Top