Ülkemiz yeni bir seçime gün sayıyor. Beş yıl için bizi temsil edecekleri seçeceğiz. Bu sayfalarda hiç siyaset yapmadık, siyasi bir konuyu ele almadık. Konumuz daima ülkemiz ve ülkemizin üstün çıkarları oldu.
Bu defa da farklı bir şey yapmayacağım. Siyaset yapmadan siyasi bir konuyu ele alacağım. Bir yurttaş bakışıyla değerlendirmemi sizlerle paylaşacağım.
Başlangıçta ne demiştim? “Bizi temsil edecekleri seçiyoruz”, acaba gerçekte biz bir seçim yapıyor muyuz?
Ben bu durumu bir restorandaki alakart ve tabldot uygulamasına benzetiyorum. Alakart menüye sahip olan ve size bu seçeneği veren restoranda elinize menüyü alır kendi kararınızı verirsiniz. Oysa tabldotta böyle bir özgürlüğünüz yoktur. Seçim önceden yapılmış ve sizin önünüze konulmuştur. Önünüze konulanı tercih etmekten başka seçeneğiniz yoktur.
İşte bizim milletvekili seçimimiz ve tabldot usulü uygulayan restoranların usulünü andırıyor. Yani biri sizin için önceden seçimini yapıyor. Siz bu seçileni ya yiyeceksiniz ya da yiyeceksiniz.
Siyasi Partiler Kanunumuzun 37. maddesi siyasi partileri aday belirleme açısından tamamen serbest bırakmıştır. Sağcısı, solcusu, liberali, muhafazakârı tüm siyasi partilerimiz, tabii esasta bunların başkanları ve onların çevreleri hiçbir konuda uzlaşma sağlayamazken her ne hikmetse bu konuda aynı yöntemi uygulama hususunda birleşmektedirler. Göstermelik birkaç merkez yoklaması, ön seçim uygulaması dışında tüm adaylar genel başkanlar ve onların iç halkada yer alan ekibi tarafından belirlenmektedir. Yani seçimi bizlerin yerine onlar yapmakta ve biz de onların seçtiklerine oy atmaktan başka bir seçeneğe sahip bulunmamaktayız.
Anayasamızın 80. maddesi “TBMM üyeleri seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil bütün milleti temsil eder.” hükmünü içermektedir.
Burada seçen kimdir? Halk mı, lider mi? Seçilen milletvekilleri liderin mi, halkın mı gözüne girmeye ve kendini beğendirmeye çalışacaktır.
Oysa, benim çocukluk ve gençlik yıllarımda, o günün koşullarında bile beğenilmeyen demokrasimizde partiler büyük oranda adaylarını ön seçimle belirlerdi. Nereden nereye.
Ha, o günkü sistemin sakıncaları yok muydu? Mutlaka vardı. Bunların başında da bu ön seçimlerin dar bir delege kadrosu tarafından yapılması geliyordu. Yani bugünkü lider ve kadrolarının yerini delegeler almıştı. Delege saltanatından bahsedilirdi. Milletvekilleri delegeleri ellerinde tutmak için bayağı çaba gösterirlerdi. Bu sistemi iyileştirmek yerine dönüp dolaşıp bugünkü yapıyı oluşturduk.
Ben, tüm sakıncalarına rağmen eski sistemin bile bugünkünden daha iyi olduğu görüşündeyim. Nitekim, o sistem sayesindedir ki meclis ve parti grupları çok renkli olurdu. Özellikle iktidar partisinin grup toplantıları başta genel başkan olmak üzere parti yönetimleri ve bakanlar için çok zor geçerdi. Bu toplantılar yetkililerin hesaba çekildiği bir arena gibiydi. Bugün olduğu gibi liderin nutuk atıp, kendini alkışlattığı, balkonların seyirci ile dolu olduğu gösteri toplantıları değildi grup toplantıları.
Milletvekilleri adaylarının her partinin tabanı sayabileceğimiz milyonlarca parti üyesi tarafından belirleneceği günü özlemle bekleyeceğiz.
Halkın katılımı ile demokrasi güçlenir.
O. Ertuğrul Önen