Ömer BERKİ
1200’lü yılların sonlarında, başta Lübeck olmak üzere, Kuzey Alman şehir devletlerinin inisiyatifiyle kurulan örgütlü ilk bölgesel ticaret birliği olarak kabul gören Hansa Birliği’nin yaklaşık 200 yıl süren etkin döneminden sonra 1500’lerden itibaren İngilizlerin, İspanyolların, Portekizlerin ve Hollandalıların, çoğu kanlı, hatta çok kanlı “sömürme” politikalarıyla 20. yüzyıla gelinmiştir. Ticaret tarihçisi olmamakla beraber, bizce, İngilizlerin “Deniz Kanunu”; İngiliz ve Hollandalıların Doğu Hint Kumpanyaları; İngilizlerin Çin’i kırıp geçirdiği Afyon Savaşları bu süreçteki kilometre taşlarından bazılarıdır. Levant Kumpanyası, Baltalimanı Antlaşması gibi bizi ilgilendirenleri de belirtelim.
2. Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda hareketlenen ekonomik ve ticari ortam, sonraki yıllarda bazılarının isimleri değişmiş veya faaliyetleri sona ermiş olsa da AET/AB, EFTA, NAFTA, LAFTA, COMECON, MERCOSUR, ECOWAS, ASEAN, CARICOM, RCD, ECO, OECD, PAAMK, COMESA, ANDEAN, IGAD, BSEC, AU, GCC, BRICS ve daha birçokları gibi, baktıkça insanın içini daraltan ve fenalık geçirmesine sebebiyet veren bir sürü kısaltmanın kol gezdiği, bazıları çok taraflı serbest ticaret antlaşması (STA) formatındaki ekonomik ve ticari birliklerden geçilmez hale gelmiştir.
Bunlara son olarak, 1 Kasım 2020 tarihinde imzalanan antlaşmayla “Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık” (RCEP-Regional Comprehensive Economic Partnership) eklenmiştir.
Trump’ın, hayrımıza yaptığı tek iş olan, Obama döneminde epey olgunlaşan, Trump döneminde ise ABD’nin gündeminden çıkarılan, kısaca “ABD-AB STA”sı olarak adlandırılan (TTIP-Transatlantic Trade and Investment Partnership) düzenlemenin yakın zamanda tekrar gündeme alınması olasıdır. Veya, dokuz gün sonra göreve başlayacak yeni başkan Biden “Ben İngiltere ile STA yapacağım, öbürü kalsın” mı der, bakacağız.
Bu “renkli” yapı içinde bir de ülkemizin ticari kelime haznesine 1996 yılının 1 Ocak günü itibariyle resmen giren “Gümrük Birliği” kavramı var, malûm. Bu noktada yazımızın başlığı olan “Zollverein”a geliyoruz.
“Gümrük Birliği” ifadesinin Almancası olan “Zollverein”, 1800’lerin ilk yarısında ilginç bir süreçle, daha doğru bir ifade ile ilginç bir serüvenle ticaret tarihi içindeki yerini almıştır.
Hikâye özetle şöyledir:
“Kongre Eğleniyor” adıyla, kült diyebileceğimiz bir filme (Orijinal adı: Der Kongress Tanzt; 1931) konu olan, Avusturya Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Klemens von Metternich’in yıldızlaştığı 1815 Viyana Kongresi’de Alman prenslikleri ve Alman şehir devletleri 39 bağımsız devletten meydana gelmiş bir “birlik” halinde birleşirler. Bu irili ufaklı devletlerin her birinin ayrı bir gümrük sistemi vardır. Aralarında hiçbir ekonomik ve ticari bağ, birlik bulunmamaktadır. Ticaret ciddi bir tuhaflık içindedir. Örneğin, Hamburg’tan Avusturya’ya veya Berlin’den İsviçre’ye gönderilen bir ürün yaklaşık on gümrükten geçmek durumundadır. Belki de daha önceki yüzyıllar için anlaşılabilir olan bu “tuhaflık” Prusya önderliğinde giderilmiştir. Prusya’nın daha önceleri daha dar kapsamda oluşturduğu gümrük birliği, Bavyera, Württemburg, Saksonya ve sekiz orta Almanya devletinin de katılmasıyla, deyim yerindeyse “büyük” Alman Gümrük Birliği’ne (Zollverein) dönüştürülmüş ve 1834’ün ilk günü itibariyle hayata geçirilmiştir (Başlangıcından Bugüne Dünya Ticaret Tarihi; Gerhard Köhnen; Varlık Yayınları; 1965).
Bu, “ülke içi” olarak nitelendirilmesi gereken gümrük hatlarının ve manialarının kaldırılması, Almanya’nın 1871 yılında gerçekleşen siyasi birleşmesini sağlayan öncü olgu olarak kabul görmektedir. Başka bir ifade ile, “Zollverein”, tarihte olduğu gibi bugün de sayısız örneğini gördüğümüz, “ticaretin siyaseti yönlendirdiği bir gerçeklik” olarak değerlendirilmelidir.
Zollverein’ın bölgesel ekonomik ve ticari birlikler bağlamındaki analizi mutlaka çok sayıdaki esere konu olmuştur. Bu hususu “o” kitaplara bırakarak, şimdi de gelelim Zollverein’ın kurulmasından iki yıl önce, 1832’de yaşamını yitiren, dünya ve Alman edebiyatının büyük ismi Johann Wolfgang von Goethe’nin öngörülü yorumuna ve başlığımızdaki ifadeyle “Goethe’nin Bavulu”na…
Kendisiyle 1828’de yapılan bir söyleşide* Goethe şöyle diyor:
“Almanya’nın bir gün gelip de birleşemeyeceğinden hiç endişe etmiyorum. Karayolları ve gelecekteki demiryolları bu birleşmeyi nasıl olsa zamanı gelince sağlayacaktır. Bence Almanya’nın birleşmesi, bir bütün olması demek; paranın her yerde aynı değeri taşıması, Almanya içinde seyahat ederken bavulumun 36 kere kontrol edilmemesi demektir. Almanya, ancak içeride ve dışarıda tek bir Alman devletinden bahsedildiği takdirde; ölçülerin, ticaretini seyahat formalitelerinin ve daha nice burada bahsetmek istemediğim hususların tek olarak kabul edilmesi sonucunda birleşebilir.” (* Age ve W. O. Henderson; The Zollverein; Cambridge University Press, 2013; J. P. Eckermann, Gespräche mit Goethe, Goethe ile Söyleşiler’in 1884 Baskısı’na atıfla).
Kurumsal kimliğinin ve işlevinin yaşamsal önemini inkâr edemeyeceğimiz Dünya Ticaret Örgütü’nün “Dünya ticaretini engellerden arındırmak” şeklinde ifade edildiği gibi ütopik hedefler yerine gerçekçi hedefleri esas alan, ister çoklu serbest ticaret antlaşması, ister gümrük birliği, ister bölgesel entegrasyon veya ister yeni bulunacak her hangi bir fütüristik isimle oluşturulacak, dünya ticaretine ve insanların refahına hizmet edecek nice ekonomik ve ticari birliklere…