Zoraki görevimin zor koşullarda başladığını ilk yazımda anlatmıştım. Kariyerime yabancı bir alanda, yetersiz koşullarda ne yapabilirdim? Ne kadar faydalı olabilirdim?
Külüstür bir bakanlık binası, yetersiz ve bakanlığın asli elemanları olmayan bir kadro, personelin yükselmesine imkan sağlamayan dar bir teşkilat yapısı, tatmin etmeyen ve haksızlık ve ayrıcalıklarla donanmış bir maaş düzeni, hukuki alt yapı yetersizliği. Saymakla bitmeyecek olumsuzluklar.
Ancak, bir yerden başlayacaktık. Üstüne üstlük enerjide ülkemizin hızla darboğaza girmekte olduğu enerji arzının, enerji talebine yetişemediği, basının bu konuyu sürekli ısıtıp ısıtıp gündeme taşıdığı günlerdi.
Eski kadrolardan tek kalan Müsteşar Yardımcısı Sıtkı Sancar’dı. Benimle birlikte üçüncü Müsteşar Yardımcılığına da Mahir Beyin arkadaşı bir TPO mensubu olan Bumin Gürses atanmıştı. Kısa zamanda Bumin’le de iyi dost ve arkadaş olduk. Sıtkı Bey’le de çok medeni iyi ilişkiler içindeydik. Ancak o kendini nedense bizden hep ayrı tuttu. Dolayısıyla gerek Müsteşarın gerekse benim ve Bumin Beyin Sıtkı Beyle ilişkilerimiz medeni bir görev arkadaşlığının ötesine geçemedi.
Genelde personel daireleri doğrudan müsteşara bağlı olur. Ama Mahir Bey personelinde bana bağlanmasını uygun gördü. Kolları sıvayıp çalışmaya başladım. Sabah erken geliyor, akşamları çok geç çıkıyordum. Haftasonları da dairedeydim. Enerji mevzuatını, önemli dosyaları, raporları, araştırmaları okuyup notlar alıyordum.
Ailem Almanya’daydı. Benimse zaten yapacak başka bir uğraşım yoktu. Dolayısıyla bu durum benim için avantaj olmuştu.
Sekreterim Nuray, Personel Dairesi Başkanı Nevin Hanımın kız kardeşi idi. Aklı başında görevini iyi yapan bir elemandı. Bu nedenle Ulaştırma ve ardından Dışticaret Müsteşarı olduğum dönemlerde de benimle birlikte çalıştı.
Odacım Niyazi Efendi tam bir görev adamı idi. Onun için işini iyi yapmak, patronunu rahat ettirmek adeta bir ibadet gibiydi.
Hafta sonları gittiğimde de Niyazi ordaydı. Çayım demlenmiş, her taraf pırıl pırıl temizlenmiş olurdu.
“Benim yapacak bir işim yok, onun için geliyorum. Senin gelmene gerek yok” dediğimde “Sayın Müsteşarım, siz gelmeden, bu oda boşken de ben her hafta sonu gelirdim. Bu benim hayat tarzım. Siz rahat olun” dediğimde çok şaşırmıştım. Sonra Nuray bunu teyit etti. Gerçekten Niyazi hafta içi, hafta sonu her gün erken saatlerde Bakanlıkta oluyordu.
Bakanlıkta hızla restorasyona girişmek istiyorduk. Durum gerçekten acildi. Odalarda delinen muşamba döşemelerin deliklerinden etrafa saçılan kum, beton tanecikleri yüzünden temizlik mümkün değildi. Her taraf sokak gibiydi. Yemekhane gerçekten yemek yenilecek bir mekan görünümünden çok uzaktı.
Çözüm için neler yapılması gerektiğini tek tek çıkardık. Çözüm belli idi. Ancak Bakanlık bütçesinde para yoktu. Bu sene yoktu. Seneye olabileceği de şüpheliydi.
Başta TEK olmak üzere önemli kurumlara salma saldık. O kadarına gücümüz yetiyordu. Yaptığımız iş belki hukukun kurallarına tam uymuyordu. Ama neticede Devlet için yapılacak bir harcama olması itibariyle hakka uygun sayılabilirdi.
Kısa zamanda bakanlığı baştanbaşa gerçekten eski sakil durumundan kurtardık. Bakanlığın hiçbirimiz eski mensupları değildik ama bu restorasyonu yapmak bize kısmet olmuştu.
Tüm Bakanlığın döşemeleri değişti. Yemekhane çağdaş bir görünüme kavuşturuldu. Kütüphane ve toplantı odası birleştirilerek gerçekten her düzeyden toplantıya mekânlık yapabilecek bir duruma getirildi.
Hiç unutmuyorum. Tansu Çiller tarafından kurulan 50. Hükümetin Enerji Bakanı Veysel Atasoy (merhum) geldiğinde ilk tanışma toplantısını burada yaptık. Veysel Bey gördüklerinden çok etkilenmişti. “Burası Avrupa gibi, çok güzelmiş” sözleri gayri ihtiyari ağzından dökülmüştü.
Bu arada yalnız bunlarla uğraşmıyorduk tabiatıyla. Bakanlığı dar kadro cenderesinden kurtarmak için Bakanlık teşkilat yasasını değiştiren bir yasa hazırladık. Tabii kolay olmadı. Bir koalisyon hükümeti iş başındaydı. Koalisyona dahil olan Doğru Yol Partisi ile Sosyal Demokrat Halkçı Parti arasında her kararname, her yasa tasarısı ülkenin menfaatine veya değil bakılmaksızın parti mensupları açısından pazarlık konusu yapılıyordu. Bu nedenle 3-5 maddelik bu Kanun Hükmünde Kararnameyi çıkarabilmek için özellikle SHP’ li bakanlıklar nezdinde, hatta partide uzun ikna turları yapmak zorunda kaldık. Ancak sonunda başarmıştık.
Enerji ve maden dairelerini, Enerji İşleri ve Maden İşleri Genel Müdürlüklerine dönüştürdük. Ayrıca bir Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı kurduk. Yeni kadrolar aldık. Yavaş yavaş tanımaya başladığımız bakanlık personeli içinden layık olanları bu yeni kadrolara atadık.
Bir gün Niyazi sabah çayımı getirdiğinde bir fevkaladelik gördüm. Niyazi saçlarını boyamıştı. Ancak çok özenli davranmasa gerek, kulaklarında da siyah boyanın izleri vardı.
Nuray’a bu değişimin sebebini sorduğumda gülerek anlatmaya başladı. “Efendim Müsteşarımız çok titiz adam, her yeri düzene sokuyor. Ben de buna uymaya çalıştım diyor Niyazi abi” dedi.
Anlaşılan Niyazi kendisine de çekidüzen vermek gereksinimi duymuştu. Herhalde bu restorasyonda bir kazaya gitmeyeyim diye düşünmüştü.
Nihayet yüzde yüz olmasa da bir düzen kurmuştuk.
Artık ana konulara dönebiliriz.
Küçük tepeleri aşmıştık, önümüzde yüce dağlar bizi bekliyordu.