1994 yılının Kasım ayında Başbakan Tansu Çiller İsrail’e, ardından da Mısır’a bir ziyaret gerçekleştirdi. Resmi heyet oldukça kalabalıktı. Resmi heyetin yanında iş adamı ve gazetecilerden oluşan yine kalabalık sayılabilecek bir refakatçi grubu da mevcuttu.
Uçağımız Tel Aviv’e indi. Biz Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımıyorduk. Büyükelçiliğimiz Tel Aviv’deydi. Ama bu şeklen böyleydi.
Heyet araçlarla Tel Aviv’den Kudüs’e intikal etti. Tarihi King David oteline yerleşti. Bu ziyaret bir İslam ülkesi başbakanının İsrail’e yaptığı ilk ziyaret olması nedeniyle Türkiye’de muhafazakâr kesimlerce ve Arap Dünyası tarafından oldukça yoğun eleştiriye neden olmuştur.
Gelelim ziyaretin akışına. İfade ettiğim gibi Kudüs’e intikal etmiştik. İki tarafın başbakanlarının başkanlığındaki resmi görüşmeler de Kudüs’te yapıldı.
Gittiğimiz yer küçük, mütevazı bir binaydı. Bizim büyükçe bir ilçemizin kaymakamlık veya küçük bir ilimizin vilayet binası belki buradan daha büyük ve gösterişlidir. Resmi karşılama töreni bu binanın avlusunda yapıldı. Sanırım Başbakanımızın kadın olmasına bir jest olarak merasim birliği kadınlardan oluşuyordu. İki ülkenin milli marşları çalındı. Merasim kıtası selamlandı. Sonra zar zor sığıştığımız bir küçük salonda daracık bir masada heyetler arası görüşmeler yapıldı.
O akşam Cuma, yani Şabat olduğu için Yahudi lokantaları kapalıydı. Ancak Müslüman lokantalarında yemek yemek imkânı vardı. Bunun için Doğu Kudüs’e gitmek gerekiyordu. Şabat dolayısıyla Yahudi şoförler de çalışmıyordu. Sürücüleri Yahudi olmayan bu bölgenin taksileri ise Doğu Kudüs’e gitmekten çekiniyorlardı. En azından taşlanmak riski vardı.
Bunun üzerine otel personelinin yardımı ile Doğu Kudüs’ten bir taksi çağırarak yine Doğu Kudüs’te bir Lübnan lokantasına gitmiştik. Birlikte gittiklerimiz arasında tek hatırladığım Yavuz Canevi.
Ertesi gün Türkiye’den göç eden Yahudilerin yaşadığı Tel Aviv’in hemen yakınındaki Batyam kentine gittik. Toplantının yapılacağı otele giden yollardaki bütün binalar Türk bayrakları ile donatılmıştı. Bayrakları bizzat halk kendi evlerine asmıştı. Pencerelerden sarkarak bizi alkışlıyorlardı. Otelin toplantı salonunda bizi coşkulu bir kalabalık karşıladı. Gözyaşı dökenler mi ararsınız, hep bir ağızdan Türkçe şarkılar söyleyenler mi.
Başbakan Tansu Çiller salonun sahnesinde göründüğünde alkış ve tezahüratlar kulakları tırmalayacak düzeye ulaşmıştı. Başladılar hep bir ağızdan “Kâtibim” şarkısını söylemeye. Bu durumu ben ırkı, dini ne olursa olsun insanların doğup büyüdükleri topraklara ve benimsedikleri, en azından birlikte yaşadıkları kültüre bir özlem olarak değerlendirdim. Halen aynı görüşü taşıyorum.
Heyetimize gösterilen bu coşkulu ilgi bana çok ilginç gelmişti.
Şimdi çok net hatırlamıyorum. Batyam ziyaretinin öncesinde mi veya sonrasında mıydı? Heyetimiz Özerk Filistin’in yönetim merkezi olan Ramallah’a da gitti. Burası Kudüs’e 15-20 km mesafedeydi. Ancak çok sıkı güvenlik önlemlerinin alındığı görülen bir sınır kapısından geçerek Özerk Filistin bölgesine girdik. Bir anda manzara değişmişti. Her yerde yoksulluğun izleri kol geziyordu. Efsane Filistinli lider Yaser Arafat’ın başbakanı karşılayacağı ve resmi karşılama töreninin yapılacağı binaya yaklaşınca bir yağmur başladı. Ama sanki yağmur değil bir tufandı. Tropik yağmurlar benzeri adeta kovadan boşanırcasına yağıyordu. Araçlardan inemiyorduk. Hazırlanan gaydalı, mızıkalı merasim takımının sırılsıklam olduğunu görüyorduk.
Çaresiz koşarak binaya girdik. Çok büyük olmayan bir salonda liderler merasim takımını selamladı. Sonra bu takım İngiliz tarzı yürüyüşle gaydasını, mızıkasını çalarak ve toplananların arasından zorla sıyrılarak salonu terk ettiler.
Bu tüm hayatım boyunca tanık olduğum en ilginç resmi karşılama töreniydi.
Sonra yemeğe geçildi. Düzen bir esnaf lokantası görünümündeydi. Bu insanların gördükleri baskılar, ambargolar nedeniyle başka türlüsü zaten beklenemezdi.
Servis çok yavaş ilerliyordu. “U” şeklinde bir oturma düzeni vardı. Baş masaya servis yapılalı bir hayli olmuştu. Aniden Tansu çiller ve Yaser Arafat ayağa kalktılar. Doğal olarak bizler de onları izledik. Bazılarının kalkarken ellerine birer parça pide aldıklarını hatırlıyorum.
Filistinlilerin gönlünü hoş tutmak için Doğu Kudüs’teki bir binada Filistin temsilcileri ile de bir araya gelindi.
Bu seyahat Türkiye İsrail ilişkilerine ne getirdi, ne götürdü bilemiyorum. Ancak bu ziyarete, orada yaptığı bir konuşmada Tansu Çiller’in İsraillilere söylediği “vadedilmiş topraklarda yaşamak hakkınızdır” sözleri damga vurdu ve çok eleştirildi.
Bu seyahat gerçekten çok ilginçti. Ancak çok daha ilginç olanı üç semavi dinin kutsallarını barındıran Kudüs’tü. O koşturmaca içinde Kudüs’ü çok iyi görememiştik. Döner dönmez dostumuz bir aile ile başta Kudüs olmak üzere o bölgeye özel bir seyahat düzenledik. Gerçekten bu seyahat en unutamadıklarım arasında yer aldı.
O. Ertuğrul Önen