O. Ertuğrul ÖNEN
1894 yılında Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde doğan büyük halk ozanı Aşık Veysel 21 Mart 1973 günü “Uzun ince bir yoldayız, gidiyoruz gündüz gece. İki kapılı bir handayız, gidiyoruz gündüz gece” dizelerine uygun olarak yürüyüşünü tamamlayıp bu dünyaya veda etti.
Merhum Veysel’i rahmetle anıyor ve sözü bir hemşehrisi olan başkanımız Ertuğrul Önen’e bırakıyoruz.
“Aşık Veysel çocukluk yıllarımdan duyup bildiğim ve hemşehrim olması nedeniyle bir başka türlü benimseyip sevdiğim bir kişilikti. 7 yaşında geçirdiği çiçek hastalığı sonucu gözlerini kaybetmesi ile görmeyen gözlerinin açığını gönül gözlerini açarak kapattı.
Dünyayı, görenlerden çok daha iyi görüp yorumladı. Babasının, oyalanması için aldığı saz en büyük yoldaşı ve arkadaşı oldu. Onunla “derdini ummana döktü”, bu toplumun ulu çınarlarından biri oldu.
Sazıyla adeta bir bütün olmuştu. Sanki karşılıklı dertleşiyor, ağlaşıyor, birbirlerini teselli ediyor gibiydiler.
Veysel’in sazdaki ustalığı, onu Köy Enstitüleri ile buluşturdu. Bu güzide eğitim kurumundaki çocuklara Anadolu’nun bu geleneksel müzik aletini sevmeyi ve kullanmayı öğretti.
1933 yılında tanıştığı Ahmet Kudsi Tecer onu başka âşıkların eserleri yerine kendi sözlerini yazıp söylemeye teşvik etti. Aşık Veysel’in Türkiye’de tanınmasına vesile oldu.
Daha sonra Sivaslı Halk Müziği derlemecisi Muzaffer Sarısözen de Veysel’in Türk halkı ile buluşmasına katkıda bulunan kişilerden biridir.
Bugün büyük ozan’ ın söylediği gibi;
“Gün ikindi akşam olur,
Gün ki başa neler gelir.
Veysel gider adı kalır,
Dostlar beni hatırlasın.”
Onu bugün yalnızca dostları değil, tüm Türkiye hatırlıyor. Büyük bir sevgi ile bağrına basıyor.
Gören gönül gözü ile şaşmaz bir isabetle Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ü de içten seviyordu.
Ölümü Türk Milletinin bir ferdi olarak onu da derinden etkilemişti.
“Ağlayalım Atatürk’e
Bütün Dünya kan ağladı.
Başbuğ olmuştu mülke
Geldi ecel kan ağladı.
. . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Uzatma Veysel bu sözü
Dayanmaz herkesin özü
Koruyalım yurdumuzu
Dost değil, düşman ağladı.”
Dizeleriyle de duygularını hepimize örnek olacak şekilde ne güzel dile getirmişti.
Veysel’in içindeki insan sevgisi her türlü ayırıma karşıdır. Anadolu’nun kadim kültüründen ve tolerans ortamından genlerini alan büyük ozan bakın bugünlere de ders olacak şekilde ne diyor..?
“Allah birdir peygamber hak,
Rabbülalemindir mutlak
Senlik benlik nedir bırak
Söyleyim geldi sırası.
Kürt’ü, Türk’ü ve Çerkez’i,
Hep Âdem’in oğlu kızı
Beraberce şehit gazi
Yanlış var mı ve neresi?
Kuran’a bak, İncil’e bak
Dört kitabın dördü de hak
Hakir görüp ırk ayırmak,
Hakikatte yüz karası.”
Ne denir bu sözlere. Bugün hepimize ders olacak, yurdumuzu kana bulamak isteyenlere, ırk, mezhep ayrımcılığı ile parça parça bölmeye çalışanlara Allah biraz “Veysel aklı ve vicdanı” kısmet etsin yeter demekten başka.
Büyük Ozan’ı ilk kez Ortaokul’da bugün bile hüzünle anımsadığım bir vesile ile tanıdım.
Okula getirmişler sınıf sınıf dolaştırıp türkü söyletiyorlar ve öğrencilerden bağış topluyorlardı.
Bu sakil manzarayı asla unutamadım. Koca Cumhuriyetin, yaşayan bir efsanesine sahip çıkamaması inanılır gibi değildi.
Kafalar taa 1965 yılında dank etti ve Veysel’ e maaş bağladılar.
Veysel’le ikinci kez karşılaşmam 1962 yılında idi. Liseyi bitirmiştim. Öğrenim amacıyla Almanya’ya gitmek üzereydim. Liseden arkadaşlarım artık Ankara’nın fakültelerinde öğrenci idiler. Yurt imkânları çok kısıtlı idi. Bu nedenle maddi bakımdan çok iyi durumda olmayanlar bir araya gelerek barınma problemlerini iptidai sayılabilecek bir tarzda çözmeye çalışıyorlardı.
İki arkadaşım Naci Tubay ve Oğuz Ceylan da barınma problemlerini bu şekilde çözenlerdendi. Opera Meydanı, eskiden anılan ismiyle “Hergele Meydanı” na yakın bir yerde bulunan Köprülü Oteli’nin bir odasını birlikte uzun süreli olarak kiralamışlardı.
Onların orada tanıştığı bizden yaşça büyük bir arkadaşları da vardı. Zaman zaman otelde buluşup birlikte vakit geçiriyorduk.
Bir gün yine otele uğradığımda otelde kalan o üçüncü kişi “hemşehriniz Aşık Veysel de bu otelde kalıyor. Gelin sizi ona götüreyim” dedi. Birlikte odasına gittik. Veysel ve oğlu bir odada kalıyorlardı. İki karyola ve bir komedinden başka eşyası olmayan mütevazı bir odaydı.
Veysel yatağın üzerinde bağdaş kurmuş oturuyordu. Bizi götüren arkadaşımız “Aşık bak sana hemşehrilerini getirdim. Ertuğrul da yakında Almanya’ya gidiyor, seni daha ne zaman dinleyecek, bir iki türkü söyleyerek onu uğurlar mısın” dedi.
Bizi kırmadı sazını eline aldı. Şimdi çok net hatırlamıyorum hangi türkülerini söylediğini. Ancak yatağın üzerine bağdaş kurmuş sazı elindeki o bilge, anıt duruşunu hiç unutmayacağım.
Büyük Ozan’ı Türk İnsanına verdikleri, özellikle de o gün bizi kırmayarak söylediği türküler için bir kez daha minnet ve rahmetle anıyorum.
O, yürüdüğü uzun ince yolu, ardında bir aydınlıkla ve bu topluma mâl olarak geride bıraktı.
Işıklar içinde uyu Büyük Ozan! “