Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors
Son Haberler
Buradasınız: Anasayfa / Haftanın Yazısı / BİR BÜYÜK HATA: “MEVZUAT TEORİDİR”

BİR BÜYÜK HATA: “MEVZUAT TEORİDİR”

Ömer BERKİ

Bazı çevrelerde “mevzuatın teori olduğuna dair” ciddi bir algı, kanı, hatta yer yer ciddi bir “sabit fikir” görmekteyiz.  En sonda söyleyeceğimizi en başta söyleyelim. Adına ne dersek diyelim; bu algı, düşünce, yaklaşım, sadece ilgi alanımız olan dış ticaret pratiklerinde değil, tüm alanlarda yapılabilecek en büyük yanlıştır.

Bu yazıyı yazmamızın asıl nedeni Türk Dışticaret Vakfı’nın düzenlediği eğitim programlarına 2000 yılından bugüne kadar iştirak eden yaklaşık 13.000 katılımcının, üniversitelerde verdiğimiz derslerde karşılaştığımız yüzlerce öğrencinin “hocam mevzuattan bahsediyorsunuz, tamam teoriyi öğrenelim de bize uygulamadan da bahsetseniz…” şeklindeki yorumlarıdır. Biz de bu değerli öğrencilerimize “mevzuatın kendilerini gerçek yaşamda, yani uygulamada vezir edeceğini; sağlam bir mevzuat bilgisinin iş yaşamlarında fark yaratacağını” örnekleriyle anlatıyor, onları ikna etmeye çalışıyoruz.

Bu noktada büyük hukukçu Prof. Dr. Ernst Hirsch’in şu özlü sözünü hatırlamakta fayda görmekteyiz:

“İster yargıç, ister savcı, ister avukat ol; en iyi bildiğin konuda bile kanuna bak!”. 

Mevzuatın uygulamadaki önemini bu kadar özlü ve çarpıcı bir şekilde ifade eden, başka veciz sözler var mıdır bilmiyoruz. Bu söylem, yukarıdaki yalın haliyle kendini çok net ifade ettiği için üzerine yorum ve analiz yapmayı da gerekli görmüyoruz.

Yazımızı bir de anekdotla süsleyelim.

Vakfımızın bir Ankara eğitiminde, bundan 6-7 yıl önce, genç bir katılımcı söz ister ve aramızda aşağıdaki diyalog gelişir:

– Hocam, siz bize “Avrupa’da ve gelişmiş ülkelerde hangi operasyonel uygulamalar ve olanaklar varsa, Türkiye’de de aynıları var!” diyorsunuz. Ama öyle değil!”

– Allah Allah, ne oldu? Anlat hele.

– Hocam biz Land Rover için fren balatası üretiyoruz. Bu üretim için yurt dışından asbest ithal ediyoruz. Ama bir vakit geliyor “Asbest kotası doldu” deniyor ve biz asbesti ithal edemediğimiz için Land Rover’a ihracatımızı da durduruyoruz. Land Rover da bize “Bu şekilde sizle çalışamayız” diyor.

-Adamlar haklı. Dur-kalk, dur-kalk çalışamazlar. Ama ben sana şimdi işin aslını, ölümcül bir hata yaptığınızı ve bu hatanın ne olduğunu MEVZUATTAN naklen anlatayım. Aman gözünü seveyim, ben sana “mevzuattan anlatayım” diyorum da sen bunu uygulama olarak dinle n’olur. “Hoca bana teori anlattı”, uygulamayı yine es geçti deme. Mevzuatı teori olarak algılarsanız, Land Rover gibi müthiş bir alıcıyı, çok geçmeden kaybedersiniz. Tekrar kazanmak çok vakit alır.

Önce şunu söyleyeyim: Buram buram “dahilde işleme” kokan bir işlem yapmışsınız. Fakat sizin, asbest ithalatını, dahilde işleme kapsamında değil, kesin ithalat yoluyla yaptığınız anlaşılıyor. Dahilde işleme yapsa idiniz, MEVZUATA göre     -teknik adı ticaret politikası önlemleri olan- kotaya, telafi edici vergiye veya anti-damping vergisine takılmayacaktınız. İşi baştan çok yanlış kurgulamışsınız. Nihai ürün maliyetinizi de yükseltmişsiniz.

Uzun lâfın kısası, mevzuatı bilse idiniz bu işi dahilde işleme olarak yapacaktınız ve başınız Land Rover gibi çok önemli bir alıcıyı kaybetme tehlikesi yaşamayacaktınız.   Bu operasyonu kim böyle kurguladı?

– Hocam, firma bizim, yani babamın. İhracat departmanının başındaki bir ağabey kurguladı.

– O halde bu dahilde işleme hikayesini sen babana hemen anlatma. Sonra atlatırsın. İhracat departmanının başındaki ağabeye söyle, bundan böyle benzer işleri dahilde işleme olarak yapın ve işlerinizi yaparken de artık MEVZUATA bakın… Ha unutmadan söyleyeyim. Dahilde işleme sistemi sadece bizde değil, gelişmiş ülkeler de dahil dünya genelinde uygulanıyor. O nedenle derslerde “onlarda ne varsa, bizde de o var” diyorum.

Hikâye böyle. Yaşanmış başka örnekler de verebiliriz, ama sabrınızı ve vaktinizi fazla zorlamayalım.

Şöyle bitirelim:

Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. Yüzyılın ilk yarısındaki en önemli hukuki metinleri olan “Sened-i İttifak, Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı” (1808, 1839, 1856) üçlemesinden en ünlüsü, “Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu” olarak da anılan Tanzimat Fermanı’nın son cümlesi şöyledir:

“Bu kavânîn-i müessesemin hilâfına hareket edenler Allâhu te’âlâ hazretlerinin la’netine mazhar olsunlar ve ile’l-ebed felâh bulmasınlar”.

Günümüz Türkçesiyle:

“Bu kanunların aksine hareket edenler, Allah’ın lanetine uğrasınlar ve sonsuza kadar (ömürleri boyunca) rahat yüzü görmesinler”.

 İnsanlarımızın mevzuata ilgisi çekmek ve önemini kavratmak için, mevzuat düzenlemelerimize böyle bir “son hüküm” mü koymalı acaba?

Saygılarımla…

Not: Ticaret Bakanlığı bürokratlarının onlarca yıla sari verimli çalışmaları ile oluşturulmuş bulunan dış ticaret mevzuatımız, bizce son derece gelişmiştir ve çağdaş bir yapıdadır. Eğer uygulamada sorun var ise, ki vardır, bu, mevzuatın eksik veya hatalı olduğundan değil, uygulamacıların mevzuatı, inisiyatif alıp ruhu ile değil, maalesef lafzı ile yorumlamalarından kaynaklanmaktadır. Bürokrasi ile ilgili olarak çeşitli çevrelerde yıllardır eleştirilerek dillendirilen “liyâkat” konusunun temel unsurlarından biri, kısaca değindiğimiz “bürokratın mevzuatı hangi sistematikle yorumladığı”  meselesidir.

Hakkında admin

Türk Dışticaret Vakfı

Cevapla

Scroll To Top