Bizim kuşakların üniversiteyi bitirdiği yıllarda tek güvenli iş kapısı devletti. Az da olsa maaşı garantili, emekliliği ve iş güvenliği tam olan bir yerdi devlet görevi.
O tarihlerde ekonominin çok önemli bölümüne devlet hükmediyordu. Yargı, güvenlik, savunma, sağlık, eğitim gibi klasik devlet alanlarının dışında da devlet mutlak üstünlüğe sahipti. T.C. Ziraat Bankası, T.C. Halk bankası, Emlak ve Kredi Bankası, Etibank, Sümerbank gibi Türkiye’nin en önemli bankaları devlete aitti. Türkiye İş Bankası dâhi tam manasıyla özel banka sayılmazdı.
Keza en önemli sanayi kuruluşları Sümerbank, Etibank çatısı altında toplanmış devlet kuruluşları idi.
Havayolu, demiryolu taşımacılığı, limanlar tamamen devlet tekelinde idi. Hatta mağazacılığı marketçiliği de Sümerbank ve Gima gibi kuruluşları eliyle devlet yapıyordu. Kısacası devlet aldığı kararlarla ekonomiyi yönetmesi dışında ayrıca kurum ve kuruluşları ile de bizzat ekonomik faaliyette bulunuyordu.
Türkiye o tarihlerde güçlü bir özel sektör yapısına sahip değildi. Günümüzde de Türkiye’nin en önemli özel sektör kuruluşu olan Koç holding olarak henüz yeni kurulmuş ve Ankara Ulusta ki merkezini İstanbul’a nakletmişti.
Her alan da yetişmiş eleman sadece devlette vardı. Özel sektör bir nevi okul sayılan bu yapılardan yönetici gereksinimini karşılardı.
İşte bu nedenledir ki o yıllarda tüm üniversite mezunlarının branşlarına göre öncelikli hedefleri kamuda bir görev alabilmekti. Bende bu kurala uydum. Mutlaka istisnalar vardır. Ancak bunlar adı üzerinde istisna idi.
Kamu da görev yaptığım uzun yıllar boyunca Türk özel sektörü de hızlı bir gelişim gösterdi. Ticaretin çeşitli dallarının yanında bankacılık, sanayi gibi çok farklı alanlarda yer almaya ve önemli yatırımlar yapmaya, bunları çeşitlendirmeye, yabancı ortaklarla güçlendirmeye ve büyütmeye koyuldu ve başarılı oldu.
Artık özel sektörde de bir bilgi birikimi ve deneyimli personel sınıfı oluşmaya başlamıştı. Ancak yine de yeterli değildi. Bu nedenle zaman zaman kamu çalışanlarına özel sektör kuruluşları tarafından cazip teklifler yapıldığı ve bunların bir bölümünün de başarıya ulaştığını duyardık. Yani artık ‘’ özel sektör güzel sektör ‘’ dönemi başlamıştı.
Bende kamuda görev yaptığım yıllarda bulunduğum görev itibariyle özel sektörle çok yakın ilişki içerisindeydim. Bu nedenle bazen ima yoluyla çoklukla da ciddi iş teklifleriyle karşılaştığım oluyordu. Bana ilk iş teklifinde bulunan bugün artık aramızda bulunmayan Ünal Sagra idi.
Sagra firmasının kurucusu Kahraman Sagra’ nın vefatından sonra bir müddet şirketi kardeşi Yener Bey yönetmiştir. Yener Bey bir mühendisti teknik konularda ki yeterliliği pazarlama ve finansmanda gösteremediği söylenirdi. Ancak iyi bir genel müdürleri vardı. Bir müddet sonra genel müdür Şerafettin Turan vefat edince Sagra firmasında bir sarsıntı yaşandı. Yener Bey bir olgunluk göstererek görevden çekildi ve yerine o tarihe kadar Almanyada yaşayan ve ürün yaratma ve pazarlama konularında şirketin işlerini yürüten Ünal Sagra geldi.
Yukarıda da ifade ettiğim gibi ürün yaratma ve pazarlama konusunda gerçekten üstün yetenekleri olan bir insandı. Ancak, Ünal Sagra bir yönetici değildi.
Bu nedenle, o disipline ve çalışma felsefesine sahip sayılmazdı. Sagra o tarihlerde çikolatalı mamullerde Ülker ile birlikte piyasanın lideri idi. Ciddi bir yönetime ihtiyacı vardı.
Ünal Sagra ile eskilere uzanan bir tanışıklığımız vardı. Bir gün beni ziyarete geldi. Bir şeyler söylemek istiyordu ama sıkıntı çekiyordu. Sonunda ıkına sıkına ‘’ gel bizim başımıza geç bizde sana yardımcı olalım senin gibi birine ihtiyacımız var ‘’ dedi. Ücretimi kendim belirleyecektim, kararlarıma karışılmayacaktı.
Hiç duraksamadan cevap verdim ‘’ bu şirket ailenin malı; senden başka üç kardeşin daha var. Tüm bu insanları mutlak suretle işin dışında tutmak ne kadar mümkün olabilir? Bunların alacağım belki bazıları başlangıçta pek başarılı olmayacak karar ve uygulamarımı kayıtsız ve şartsız kabullenmelerinin garantisi ne olacak? Muhatabım yalnız sen olsan belki başka türlü düşünebilirdim. Ancak, bu komplike yapıda rol alarak devletteki kariyerimi de riske atamam ‘’ dedim.
Biraz buruldu. Ancak dostluğumuz bozulmadı. Ne yazık ki iyi bir teknolojiyle kurulmuş ve sağlam temellere dayanan bu güzide firma finansman zorlukları, personel politikası hataları sonucunda ailenin elinden çıktı. Birçok kez el değiştirdi ve piyasa payı geriledi.
Verdiğim kararın doğru olduğundan halen şüphem yok. Ancak bu güzide kuruluşun çok daha farklı yerlerde olabileceğini de düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum.
*Başkanımız Sayın Ertuğrul Önen’in anlatısıdır.
O.Ertuğrul ÖNEN
Türk Dışticaret Vakfı Başkanı