O. Ertuğrul ÖNEN
Gelelim Türkiye’ye, Dünya rekabet ortamının bir aktörü olarak Türkiye ne yapmıştır, yeri neresidir. Öncelikle şu hususu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ülkemiz sanayi devrimini tarihsel ve kültürel nedenlerle ıskalamış Cumhuriyetin kurulmasından sonra ise korumacılık politikaları ile Dünyaya ve gelişmelere kapalı kalmıştır. Korumacı politikalar ve nüfus ile büyüyen iç piyasalar özel sektörümüzü memnun ve mutlu etmeye yetmiş ve onların da istem ve desteğiyle de bu korumacılık 80’li yılların başlarına kadar sürdürülmüştür. Verimsiz, popülist ve hedefsiz ekonomi politikaları kaynakların etkili kullanılmasını ve ekonomimizin rekabetçi bir ortamda gelişmesini önlemiştir.
Ancak, 80’li yılların başlarından itibaren kendi dışında da bir dünyanın var olduğu bilincini yakalayan, rekabete ve dışa dönük kalkınmaya önem veren Türkiye, Dünya ticaret sahnesinde yer almaya aday olmuştur. 1980–2012 yılları arasında Dünya ticareti 1.940 trilyon ABD dolarından 18.401 trilyon ABD dolarına yükselerek 9,5 kat artarken, aynı dönemde Türkiye’nin ihracatı 2,9 milyar ABD dolarından, 152 milyar ABD dolarına yükselerek 52 kat artmıştır.
Türkiye’nin dış dünyayı, rekabeti hatırlayarak dünya sahnelerinde boy göstermesi ile dünya rekabet sıralamasındaki yeri de olumlu bir şekilde değişmiştir.
Nitekim 1997 yılında 35nci sıraya kadar yükselmiştir. Ancak, ne yazık ki bu yerini koruyamamış, 2001 yılında 44 üncülüğe gerilemiştir. 2012/13 verilerine göre Türkiye, Dünya rekabet sıralamasında 43 üncü sırada yer alırken İsviçre 1nci, Singapur 2nci, Finlandiya 3 üncü komşumuz Yunanistan ise 96ncıdır.
Keza, Dünya Ticaret Örgütü’nün 2000 yılı istatistiklerine göre ülkemiz dünya mal ihracatında % 0,4 pay ile 41inci sırada yer alırken 2012 yılında % 0.8 pay ile 32incidir. Ancak bir şehir devleti olan Hong Kong’un % 2,7’lik, Hollanda’nın %3,6’lık ve Tayvan’ın 1,6’lık paylarını da dikkatinize sunmak isteriz.
Dünyada yaşanan ekonomik istikrasızlıklar kadar ülkemizdeki siyasi ve ekonomik çalkantıların da düzenli bir büyüme ve gelişme elde etmemizi engellediği ve bu nedenle maalesef ulaştığımız sonuçların istikrarlı ve tatmin edici olmadığı söylenebilir.
Dünyanın ve ülkemizin rekabetçi bir ortam yaratılması açısından geçirdiği aşamaları ve sonuçları kısaca değerlendirdik.
Kısaca, bir ülkenin rekabetçi kimlik kazanabilmesi için ne tür koşulların öne çıktığına da değinerek yazımızı bağlamak istiyoruz.
Ülkeler açısından rekabet unsurlarını şöyle sıralayabiliriz:
• Ülkelerin uygun koşullar sağlaması: Bugün dünyanın gelişmiş birçok ülkesi hatta aynı ülke içerisinde yer alan eyalet ve şehirler yatırımları ve sanayi oluşumlarını çekebilmek için firmalar için tercih nedeni olabilecek cazip koşullar oluşturmakta ve bu açıdan diğer ülkelere (bölgelere) göre rekabet avantajı sağlamaya çalışmaktadırlar.
• Devletçiliğin terk edilmesi ekonomiye müdahale etmeyen şeffaf ve demokratik devlet yapısı: Devletin ekonomik aktör sıfatıyla özel sektöre rakip ve çoğu kez haksız rekabete sebep olması; keza zaman zaman ekonomi mantığı ile çelişen ve sürekli değişen kararların devreye sokulmasının yatırımcıyı caydıracağı açıktır.
• Altyapı: Yatırımcı için altyapı tercih sebeplerinin başında gelmektedir. Ulaşım, enerji, teknik ve bilimsel altyapı, çevre – sağlık koşulları, ülke insanlarının yerleşik değerleri gibi.
• Vergilendirme: Ülkelerin tercih edilmesinde önemli faktörlerden biri de, vergi çeşitleri ve vergi oranlan ile uygulanmalarıdır. İrlanda bu avantajı kullanan güzel bir örnektir.
• Bürokrasi: Bürokrasinin yatırıma ve yatırımcıya yardımcı olma veya engel olma alışkanlık ve eğilimleri yatırımlara ilişkin belirleyici faktör olmaktadır. Dolayısıyla bürokrasisi günün koşullarına uygun ve esnek davranmayan ülkeler rekabetçilik açısından başarısız kalmaktadırlar.
• Nitelikli insan kaynağı: Üretim faktörü olarak nitelikli insan kaynağına kolay erişme olanağının verilebilmesi tercih sebebi ve üretim avantajı sayılmaktadır.
• Coğrafi konumu: Piyasalara, hammaddeye yakın olmak, uygun bir iklim kuşağında bulunmak önemli bir avantajdır.
• Hammadde ve üretim girdisi avantajı sunmak: Üretim yapılan sektör açısından hammaddeye sahip olmak veya üretim girdilerini avantajlı sunmak rekabetçilik sağlar.
• İstikrar: istikrarsızlık risk demektir ve bu husus yatırımcıların tercih etmediği bir rekabet dezavantajıdır. Sermaye güven ister.
• Akıllı yönetim: Ülkenin genelde uzun vadeli ve popülist olmayan yaklaşımlarla yönetiliyor olması, hesaplanabilir, öngörülebilir olması tercih sebebidir.
Sıraladığım bu hususlar bir ülkenin yatırımcılar tarafından tercih edilmesi için gereken, diğer bir ifade ile yatırım ve üretim için uygun yani rekabet avantajı sağlayan unsurlardır.
Türkiye’nin bu koşullar ışığında değerlendirilmesini takdirlerinize bırakıyorum.
Bir yerlere geldiğimiz yadsınamaz. Ancak yeterli mi?!
Soma’da kaybettiğimiz değerli emekçilerimiz için yastayız.
Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz.
Türkiye’nin başı sağ olsun.