O. Ertuğrul ÖNEN
Cumhuriyetimizin 96’ncı yılını kutlayacağız. Nerede ise bir asıra yaklaşıyoruz. Milletimize ve devletimize cumhuriyet yönetimi altında daha nice asırlar dileriz.
Bu vesile ile Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve dava arkadaşlarını bir kez daha rahmet ve minnetle anıyoruz.
Cumhuriyet, Türk ulusunun kulluktan yurttaşlığa geçişinin ve kendi kaderini avuçlarının içine alışının adıdır.
Büyük Atatürk’ün deyişiyle “Cumhuriyet fazilettir” “Cumhuriyet Türk halkının karakterine en uygun yönetim şeklidir”
Muhakkak ki Türk milleti Osmanlı İmparatorluğu’nun asli unsuruydu, ama sonuçta imparatorluk bir milletler topluluğuydu. Türk nüfusu da dâhil imparatorluğun insan topluluğu padişahın kulları olarak nitelendiriliyorlardı.
1876 yılına kadar, yani yaklaşık 600 yıl padişahlar ülkeyi mutlak monarşi ile yönetmişlerdir. Avrupa’da Fransız İhtilali’nden sonra ortaya çıkan özgürlükçü düşünceler Osmanlı’da yaklaşık bir asır sonra etkisini göstermeye başlamış ve ilki 1876-78, ikincisi 1908-1918 arasında olmak üzere imparatorluğun son dönemlerinde imparatorluk halkı meşruti monarşi ile tanışmıştır.
Görüleceği üzere cumhuriyet fikrinin gelişmediği, uygulanmadığı, hatta akıllardan dahi geçirilmediği bir coğrafyada cumhuriyetin doğup, yeşermesi, hayat bulması gerçek bir mucizedir.
İşte bu gerçek mucizeyi gerçekleştiren 19 Mayıs 1919 da Samsun’da Anadolu’nun bağrına bir güneş gibi doğan çağının çok ötesinde bir vizyoner, devlet adamı ve gözü pek kararlı bir devrimci olan Mustafa Kemal Atatürk’tür. Kimsenin, hatta en yakınlarının bile aklının köşesinden geçmezken, bırakın bu fikre yatkın olmayı, hatta karşı görüşü savunurken, o Büyük Adam kafasında bu düşüncelerle Anadolu’ya ayak basmıştır.
Anadolu halkı adına ilk haykırış diyebileceğimiz 22 Haziran 1919 tarihli Amasya Tamimi’nde “Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” sözleriyle tek dayanağının millet olduğunu ve karar sahibinin de millet olacağının ilk işaretini vermiştir.
4 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresi’nde ise “Milli iradeyi hâkim kılmak esastır. Milli iradeyi temsil etmek üzere Meclis’i Mebusan’ın derhal toplanması mecburidir” ifadeleriyle artık milletin kendi kaderine egemen olacağını ve egemenlik haklarını seçeceği temsilcileri aracılığıyla kullanacağını açık bir şekilde ortaya koymuştur.
Nitekim 23 Nisan 1920’de toplanan 1. Meclis, 9 Eylül 1922’de düşman denize dökülünceye kadar kurtuluşun tüm aşamalarını kendisini seçen millet adına yönetmiştir.
Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın hemen tüm aşamalarında gücünü milletten almış ve onun seçtiği temsilcileri ile ve onun adına hareket ederek yola çıkarken kafasındaki düşüncelere sonuna kadar sadakatle hareket etmiştir.
O, bu düşünceye, yani hâkimiyetin millete ait olacağı fikrine sonradan gelmiş değildir.
Erzurum Kongresi için orada bulunurken, Mazhar Müfit Kansu’nun yaşadığı bir anıdan anlıyoruz ki, daha o tarihlerde cumhuriyet fikri Atatürk’ün ajandasının ilk sırasında yer almaktadır.
28 Temmuz 1919 sabahı Mazhar Müfit’e seslenir;
– Mazhar Müfit not defterin yanında mı?
“Hayır paşam yukarıda” cevabı üzerine
– Lütfen alır gelir misin?
der.
Mazhar Müfit elinde not defteri ve kalem beklemektedir.
– Bir şartım var. Defterin bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar gizli kalacak. Bir sen, bir ben, bir de kalem-i mahsus müdürü Süreyya bilecek. Şartım budur.
Mazhar Müfit’in onaylaması üzerine “Yaz bakalım” der.
– Zaferden sonra hükümet biçimi cumhuriyet olacaktır. İki, padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır. Üç, fes kalkacak uygar milletler gibi şapka giyilecektir.
Bu sözler üzerine Mazhar Müfit’in elinden kalem düşer. Şaşkınlıkla Mustafa Kemal’e bakmaktadır. Bu bakışlar çok şeyler anlatmaktadırlar.
Mustafa Kemal “Neden duraksadın” diye sorar.
Mazhar Müfit Mustafa Kemal’le senli benli konuşan bir kişidir.
– Darılma ama paşam sizin hayal peşinde koşan taraflarınız var
diye cevaplar Mustafa Kemal’i.
– Bunu zaman gösterir. Sen yaz. Dört, Latin harfleri kabul edilecektir.
Bunun üzerine Mazhar Müfit
– Paşam yeter yeter. Cumhuriyeti başaralım üstü kalsın
der.
Cumhuriyetin ilanından sonra Çankaya’da Mazhar Müfit’in de konuk olduğu akşam yemeklerinde Atatürk,
– Bu Mazhar Müfit yok mu! Kendisine Erzurum’da şapka giyilecek, Latin harfleri kabul edilecek dediğimde benim hayal peşinde koştuğumu söylemişti.
diye Mazhar Müfit’e takılırdı.
Şapka devriminden sonra Kastamonu’dan dönmekte olan Atatürk otomobille I. Meclisin önünden geçerken meclisin kapısının önünde duran Mazhar Müfit’i görür. Arabayı durdurarak Mazhar Müfit’i çağırır ve sorar.
– Azizim Mazhar Müfit Bey, kaçıncı maddedeyiz notlarına bakıyor musun?
Not: Bu yazının devamı 4 Kasım 2019 tarihinde yayınlanacaktır.