O. Ertuğrul ÖNEN
Günlük yaşamımızda sıkça duyduğumuz bir tanımlamadır, “ne iş yapıyorsunuz” diye sorduğunuzda “serbest” karşılığını almanız.
Hem çok şey anlatan, hem hiç bir şey anlatmayan bir tanımlamadır bu tek kelimelik cevap.
İsterseniz, şimdi bir kuyumcu titizliği ile bu kelimenin arkasında saklananları tek tek ortaya çıkarmaya çalışalım.
Bir kere bu cevabı veren ücretli biri, yeni icat edilen söyleyişle bir bordro mahkûmu değildir. Kelime gayet açık “serbest”, yani bir yere, bir işverene bağlı olmayandır bu cevabı veren. Hani eski tabirle “boş gezenin boş kalfası” diyebileceğimiz, hiçbir işi gücü olmayan, belirli bir geliri bulunmayan bir kişi de olabilir bu tanımlamanın arkasında saklanan.
Bir başka pencereden baktığımızda da, çalışma anlamında “serbest” kelimesi kendi işinin sahibi olan, esnaf, tüccar, sanayici, sanatkâr veya mesleğini bağımsız bir şekilde yapan doktor, avukat gibi meslek mensuplarını da ifade ediyor diyebiliriz.
Ancak, bu ikinci bölümde saydıklarımız genelde bu soruya zaten tüccarım, sanayiciyim, avukatım gibi kendilerini ve uğraşlarını net tanımlayan cevaplarla mesleki durumlarını, ikinci bir soruya gerek kalmayacak şekilde açıklamaktadırlar.
Geriye, gerçekten “serbest” olanlar kalıyor. Bunların genelde ne işle uğraştıklarını kendileri bile kolaylıkla tanımlayamazlar.
Ortak özellikleri fevkalade girişken olmalarıdır. Ya tam bir salon adamı, ya da halktan kalender biri görünümündedirler.
Görünüşleri candandır. Güzel konuşur, fıkra anlatmayı severler. Daha yeni tanıştıkları kişilere bile sanki onları yıllar öncesinden tanıyormuş sıcaklığını ve rahatlığını vermekte üstün beceri sahibidirler.
Bayram, seyran özel günleri katiyen atlamazlar “yarım elma gönül alma” kabilinden mükrim davranmaya çalışırlar.
Yılların birikimi ile iyi çevreleri vardır. Onun dostu sizin de dostunuz olur. Bu havayı rahatlıkla verirler.
En etkili güç odaklarına erişimleri vardır. Herkes onları bir şekilde tanır, sempati besler.
Sosyal faaliyetlerin tam odağındadırlar. Bu yolla da toplumda takdir toplarlar.
Restoranlarda en iyi masa onlarındır, gazinolarda, müzikhollerde en ön masaların müdavimidirler. Garsonlar, valeler önlerinde pervanedirler. Sanatçılar sahneden onlara isimleriyle hitap eder, isteklerini yerine getirmeyi görev sayarlar.
Ülkenin en namlı spor kulüplerinin yönetiminde şanlarını, şöhretlerini katlarlar.
Zaman zaman gönül ilişkileri ile de anıldıkları olur. Bu ilgili çevreler onları bal alınacak çiçek gibi görürler.
Onlar bu çiçekten bal alabilirler mi bilemem ama, maliyenin bu çiçeklerden bal alamadığı kesindir. Çünkü bunların bir yanı dışarıdadır. Hatta iki ayağı dışarıda, burada sadece başı görünüyor desek yanlış olmaz bunlar için.
Çoğunun maliyede kaydı olsa bile bu kaydın öyle vergi vermeye istekli bir kayıt olduğu da söylenemez. Birkaç yabancı dili rahatlıkla konuşurlar. Yurtdışında da etkili dostluklara sahiptirler.
Peki bu kadar nitelikle donattığımız bu kişiler ne iş yaparlar? Tam olarak belli değildir. Bunlar gerçek anlamda serbesttirler. Genelde hatır ticareti ile uğraşırlar. “Derenin taşıyla daldaki kuşu vururlar.” Ne fabrikaları, ne ticarethaneleri vardır. Bir büroları bile olmayabilir.
Kimyada öğrendiğimiz “katalizör”ün tam karşılığıdır bu “gerçek serbest”ler. Riskleri yoktur. Çünkü yatırım yapan onlar değildir. Alan da başkasıdır, satanda. Onlar işi kotaran, oluşmasını, gerçekleşmesini, hızlanmasını sağlayandır.
Bu tiplerden her devirde vardır. Sol iktidar dönemlerinde sıkı solcu, sağ iktidar dönemlerinde sıkı sağcı hatta milliyetçi, dindar her türlü görünümde karşınıza çıkmaları muhtemeldir.
Çoğu kez ülkelerarası iş bitirerek hayırlara da vesile olabilirler.
Ortak özellikleri risksiz, tersiz büyük kazançları kısa zaman da sağlamaları ve iyi, itibarlı bir hayat yaşayabilmeleridir.
Çocukları, onların çocukları da zamanla aynı geleneğin bireyleri olarak serbest çalışarak “vur patlasın çal oynasın” yaşarlar.
Toplumda “bu değirmenin suyu nerden geliyor” diye şaşar durur.
Yaşasın “serbest” çalışmak.