O. Ertuğrul ÖNEN
Geçen hafta “bu koşullarda atomu parçalamaya gerek var mı?” demiştim. Ama hayat devam ediyor ve “Ya bu deveyi güdeceksin ya da bu elden gideceksin” özgün deyişini bir kenara yazdık ve sonuçta bu elden gidemeyeceğimiz için bu deveyi gütmekten başka çaremiz olmadığını görerek yeniden ciddi gündemlere yelken açtık.
Her defasında tantana ile açıklanan ihracat rakamlarının bu kez sessiz sedasız bir bültenle açıklanması ile yetinildi.
Geçen aylarda küçük oranlı da olsa artış trendinde olan ihracatımız bu ay geri vitese takmış görünüyor.
Eylül ayı ihracatımız 2023 yılında 22.4 11 milyar $ iken 2024’te 22.007’lik bir gerçekleşme ile geçen yıla göre %1.8 oranında küçülmüş bulunuyor. Olabilir deyip geçebiliriz ancak 2022 yılının eylül ayinin 22.597 $ olduğunu da göz önüne alırsak yerimizde saydığımızı söyleyebiliriz.
Yazımızın başlığı “Sabit kur uygulaması ihracatın belini bükmeye başladı” şeklindeydi. ABD enflasyonuna göre çok yüksek seyreden enflasyon hadlerimize rağmen müdahale ile kurun ancak küçük adımlarla yükselmesine müsaade edilmesi bal gibi bir “sabit kur” uygulamasıdır.
Uzun bir süredir bu uygulamanın sürdürülmesine rağmen ihracat küçük oranlı da olsa artıyordu diyebilirsiniz. Doğru ancak ithalat yapımıza bakarsanız ithalatımızın yaklaşık %70-75’lik bölümünün hammadde ve ara mallarından ibaret olduğunu görürsünüz. İhracata fren yaptıran sabit kur ithalatı ucuzlatarak dışarıdan gelen hammadde ve arama malları ile üretim yapan sektörlerin bu gidişten daha yavaş etkilenmesini sağlamaktadır.
Ancak emek yoğun ve aynı zamanda hammadde ve arama mallarını dahilden sağlayan sanayi kolları bu avantaja sahip olmadıkları için sabit kur uygulamasından çok daha çabuk ve fazla etkilenmektedirler.
Biz bu filmi daha önce de defalarca gördük. Aynı şeyleri tekrarlayarak farklı sonuçlar sağlayabileceğini düşünen bir milletiz.
Uygulamadaki politikalarla bu filmin sonucunun iyi bitmeyeceğini söylemek kehanet olmaz.
İlk dokuz aylık ihracatımızın her şeye rağmen %3,2 oranında artmış olması kötünün iyisi ama hiçbir şekilde yeterli değil. Kaldı ki gelecek aylara dönük beklentim maalesef çok olumlu değil.
Peki ithalatımız ne durumda? Bu yılın eylül ayında 27.129 milyar dolarlık ithalat yapmışız geçen yılın 27.506 milyar dolarlık ithalatına göre bu ayın ithalatı %1,3 oranında gerilemiş bulunuyor. İlk dokuz aylık ithalatımızın geçen yılın aynı dönemine göre gerileme oranı %7,9 dur. İthalattaki gerilemenin de mevcut politikalarda ısrar edildiği taktirde önce duracağını sonrasında ise yerini artışa hatta yüksek oranlı artışa terk edeceğini düşünmekteyim.
İsterseniz ithalatımızın yapısına bir göz atalım.
Ocak – Eylül İthalatı
2023 – 2024
2023 | 2024 | Değişim (%) | |
Yatırım (Sermaye) Malları | 38.296 | 37.825 | -1,2 |
Hammadde ve Aramalları | 201.842 | 175.787 | -12,9 |
Tüketim Malları | 34.181 | 38.805 | 13.5 |
Diğer | 209 | 452 | 115.9 |
Toplam | 274.528 | 252.868 | -7.9 |
Yatırıma şiddetle ihtiyacı olan bir ekonomiyiz ama yatırım malları ithalatımız küçük oranlı da olsa gerilemiş, çok daha önemlisi sanayinin çarklarının ne ölçüde döndüğünün göstergesi olan hammadde ve ara malları ithalatımız sabit kur gibi ithalatı teşvik eden bir uygulamaya rağmen yüksek oranlı bir düşme gösteriyor.
Pompei’nin son günleri gibi vur patlasın çal oynasın. Tüketim malları ithalatımız tam gaz yükseliyor.
Ocak Eylül aylarını kapsayan dokuz aylık dönemde ihracatımızın en büyük on kalemi içinde yer alan kalemlerden üretimi ithalata dayalı olanlarında artış gözlenirken örme giyim eşyası, örülmemiş giyim eşyası ve demir ve çelikten eşya kalemlerinde ihracat gerilemiş.
İhracatımızın en büyük 20 kaleminin %90’ı ithalata dayalı olup katma değerimiz çok düşüktür. Kaldı ki bu kalemlerde ithalatımız ihracatımızdan daha büyüktür. Yani bu kalemlerde net ithalatçı durumundayız.
Bir diğer içimizi acıtan gerçek ise gelişmiş ülkeler ihracatında %30’lara varan hatta aşan bir paya sahip olan yüksek teknolojili ürünler grubunun bizim bu yılın ilk dokuz aylık ihracatında da payının sadece %3,1’de kalmış olmasıdır.
Ana okulundan üniversiteye nitelikli bir eğitim yapısına sahip olmayan
Hukukun üstünlüğünü sağlayamayan
Kaynaklarını israf eden
Liyakati çöpe atan her toplumun yaşadığı sancıları yaşıyoruz.
O nedenledir ki İspanya, İtalya, Romanya derken Güney Kore, Tayland, Malezya, şimdilerde de Vietnam bize tur bindirdiler. Bakalım daha kimler gelip geçecek bizi.