O. Ertuğrul ÖNEN
Bu hafta sizlere ülkemizin “ne onunla ne onsuz” denebilecek bir çizgide sürüp giden, yarım asırı çoktan devretmiş serüvenini anlatmak istiyorum.
Yarım asırı aşmış dedim, ama aslında tamı tamına 65 yıl olmuş. Hani bir söz vardır ya,” Sabırla koruk helva olmuş” diye o misal sabır göstermişiz, ama koruğun henüz helva olmaya niyeti yok. Merak ettiğinizi görüyorum bu gizemli girişin ardından ne çıkacak diye. Söz etmek istediğim bu uzun soluklu ilişki çok fazla gizem taşımayan hepimizin önünde cereyan eden Avrupa Birliği-Türkiye ilişkileridir. Avrupa Birliği’nin tarihi geçmişi Kömür Çelik Birliğine kadar uzanıyor. Ama bir ekonomik birlik olarak ortaya çıkması 1958 yılında vücut bulan Avrupa Ekonomik Topluluğu iledir. Türkiye hiç vakit kaybetmeden 1959 yılında Demokrat Parti iktidarı zamanında Türkiye Cumhuriyeti’nin 23. Hükümetin Başbakanı Menderes tarafından yapılan başvuru ile topluluğa üye olmak iradesini ortaya koymuş. Bu tarihi başlangıç olarak alınca tamı tamına 65 yılı geride bırakmışız. Bugün 67.Hükümet işbaşında bir ömür kadar zaman geçmiş ve biz maalesef bir arpa boyu kadar yol alabilmişiz.
İşte bu uzun serüvenimizi masaya yatırmadan önce Avrupa Birliği’nin tarihi gelişimine bir göz atalım istiyorum.
Soğuk Savaş döneminde Avrupa ülkelerinin uluslarüstü bir organizasyonda birleşerek birlikte hareket etmelerini sağlamak amacıyla Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman’ın 9 mayıs 1950’de açıkladığı bir bildirgeyle (4 Mayıs günü Avrupa Günü kabul edilerek kutlanmaya başlanmıştır)temeli atılan Avrupa Kömür ve Çelik Birliği ile 6 ülke (Batı Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg)tarafından 1951 yılında imzalanan Paris Antlaşması ile hayata geçirilmiştir.1957 yılında akdedilen Roma anlaşması ile Kömür ve Çelik Birliği’nin yanına gümrük birliğini sağlayan Avrupa Ekonomik Topluluğu(AET) ve nükleer enerji konularında işbirliğini sağlayacak olan Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (Euratom) eklenmiştir.
1965 imzalanan Brüksel anlaşması ile bu üç topluluk Avrupa Topluluğu adıyla tek bir çatı altında toplanmıştır.1973 yılına kadar 6 üyeli yapısını devam ettiren topluluk 1973 yılında Danimarka, İrlanda ve Birleşik Krallığı da içine alarak ilk genişlemesini gerçekleştirmiştir.1981 yılında topluluğa Yunanistan, İspanya ve Portekiz katılmış ve topluluğun üye sayısı 12 ye yükselmiştir. 1985 yılında imzalanan Schengen anlaşması ile üye devletlerin pek çoğu arasında sınırda pasaport kontrolüne son verilmiştir. 1986 yılında Avrupa bayrağı kullanılmaya başlandı.1990 yılında Berlin duvarının yıkılması ile eski Doğu Almanya’da yer alan eyaletler de Almanya’nın bir parçası oldu ve dolayısıyla Birliğe katıldılar.
1992 tarihinde imzalanan Maastricht anlaşmasında ilk kez Avrupa Birliği ismi kullanılmıştır. 1993 yılında yapılan Kopenhag zirvesinde Avrupa Konseyi Doğu Avrupa ülkelerinin Birliğin genişleme hedefinde bulunması itibariyle bu ülkelerin tam üyeliğe kabul edilmeden önce yerine getirmeleri gereken kriterleri saptamıştır.1995 yılında Avusturya, İsveç ve Finlandiya’nın katılımı ile üçüncü genişleme sonucu üye sayısı 15’e çıkmıştır.
2002 yılında 12 üye ülke Euro adlı ortak para birimini kullanmayı kabul etti. Böylece yönetim ve yasama organları, ortak bütçesi, bayrağı ortak para birimi ve son olarak benimsenen Avrupa Birliği adıyla yavaş yavaş Avrupa Birleşik Devletlerinin ayak sesleri daha belirgin hale gelmişti.
2004 yılında Avrupa Birliği tarihinin en kapsamlı genişlemesini gerçekleştirdi. Eski sosyalist Blok üyelerinin çoğunun (Çekya, Estonya, Letonya, Litvanya, Macaristan, Polonya, Slovakya) ve Slovenya, Kıbrıs Rum Cumhuriyeti ve Malta’nın katılımıyla 15 olan üye sayısı 25’e yükselmiştir.
Genişleme devam etmiş 2007 yılında Romanya ve Bulgaristan’ın,2013 yılında ise Hırvatistan’ın Birliğe katılımı ile üye sayısı 28 olmuştur.
Kurulduğundan itibaren sürekli genişleyen, özellikle sosyalist blokun dağılması ile genişlemesi hızlanan Birlik iki kez de kayıp yaşamıştır. Bunların ilki 1985 yılında Grönland’ın ayrılması ile gerçekleşmiş, ancak Birlik esas büyük kaybı 2020 yılında Birleşik Krallığın ayrılması ile yaşamıştır. Bu ayrılık kanımca Avrupa Birleşik Devletleri idealine de onarılamaz bir darbe olmuştur.
Halen Avrupa Coğrafyasında yer alan ülkelerden; İsviçre, İzlanda, Norveç, Ukrayna, Belarus, Bosna Hersek, Kosova, Kuzey Makedonya, Arnavutluk, Sırbistan, Moldova ve Türkiye AB üyesi değildir. Ülkemizin yanı sıra bu ülkelerden Karadağ, Sırbistan, Kuzey Makedonya ve Arnavutluk AB ile katılım müzakerelerini sürdürmektedir. Görülüyor ki bizi 65 yıldır kapısında bekleten Avrupa Birliği 1990’da sosyalist blokun dağılmasının ardından bu blokta yer alan ülkeleri alel acele bünyesine katmakta sakınca görmemiştir. Geriye kalanların da bizden çok önce birliğe katılacağını düşünüyorum. Rusya’nın baskısı olmasa Ukrayna ve Belarus da bizden önce Birlikte yerlerini alabilirdiler. Birlik ilgi alanını bizim doğumuzda ve Avrupa kıtası dışında kalan Gürcistan ve Ermenistan gibi kendisine kültür olarak yakın bulduğu ülkelere de yöneltmiştir.
Avrupa Birliğinin bizi bir başka gözle değerlendirdiği, şovenist davrandığı kesin. Peki ilişkilerin bir türlü ilerlememesinde bizim hiç mi günahımız yok? Avrupa Birliğinin hangi evrelerden geçerek bugüne ulaştığının kısa tarihçesine birlikte göz attık. Sonuç olarak diyebiliriz ki iki Dünya savaşında karşı karşıya gelen ülkeleri 65 yılı aşkın bir süredir birlikte tutan, hatta kısmen hükümranlık haklarını devrederek ortak bir yönetim altında birleştiren, aralarındaki sınırları fiilen kaldıran, Avrupa coğrafyasının 4.233.000 km sini, nüfusunun 449.2 milyonluk büyük bölümünü bir araya getiren bu oluşum her şeye rağmen şüphesiz ki bir başarı hikayesidir.