O. Ertuğrul ÖNEN
20 Kasım 2017 de yani yaklaşık 7 yılı aşkın bir süre önce “Marka” kavramının ekonomik yaşamdaki “önemine değinen, ülkemizin ve dünyanın markalarına ilişkin bilgiler veren bir yazı kaleme almıştım.
Milletçe marka yaratmanın önemini kavrayamadığımıza, markaya yatırıma önem vermediğimize dikkat çekmiştim.
Başta Tekstil ve konfeksiyon olmak üzere birçok sanayi dalında çok ünlü markaların ürünlerini üretiyoruz. Yani fasonculuk yapıyoruz. Nihai kullanıcı ile üreticilerimiz arasında herhangi bir bağ yok. Pazar onları tanımıyor. Dolayısıyla bütün güç marka sahibinin elinde bulunuyor.
Bir sanayici dostum marka sahibi büyük firmaların kendileri ile hiçbir koşulda pazarlık yapmadıklarını, her yıl gelip şartlarını dikte ettiklerini, bu şartları kabul etmedikleri takdirde kapılarında bekleyen onlarca üretici firmadan birini tercih etmekte tereddüt göstermediklerini, bu nedenle her yıl onların koşulları ile çalışmaya ister istemez razı olduklarını yana yakıla anlatmıştı.
Marka bir güç olduğu kadar bir büyük değerdir. Bugün birçok markanın o markaya sahip olan firmanın fiziki, varlıklarından çok daha değerli olduğu görülmektedir.
Bu genel girişten sonra İngiliz araştırma kuruluşu Brand Finance’in 2024 yılı marka değerleri raporundan alıntılarla dünya ve Türkiye markalarının durumuna bir göz atalım.
Bu bizim kaderimiz mi? Dünyanın olumsuzluklar sıralamalarında en başlarda yer alırken, olumluluklar sıralamalarında maalesef kendimize yer bulamıyoruz. Nitekim en değerli 500 dünya markası içinde hiçbir Türk markası yer almamaktadır.
Önce listenin en değerlilerine bir göz atalım:
En Değerli 10 Marka
İlk 10 da mutlak bir ABD egemenliği var. Dördü ilk 4 sırada olmak üzere 6 ABD markası ilk 10 da yer alırken, Çin 2 firma ile ikinci sırada bulunuyor. Burada dikkat çekici olan Samsung’un hızla yukarı doğru aldığı mesafedir.
Yine dikkat çekici diğer bir husus; Geçmişleri çok eskiye dayanmayan teknoloji şirketlerinin çok yüksek değerlere ulaşarak listenin ilk 4 sırasında yer almaları ve tamamının ABD markası olmasıdır. Teknolojik atılımda ABD’nin diğer dünya ülkeleri ile mesafeyi açtığının göstergesidir bu durum.
İlk 100 sıralamasına baktığımızda da ABD markalarının çok net üstünlüğü görülmektedir.
İlk 100 Değerli Dünya Markasında Ülkelerin Payları
Listede 52 ABD markasına karşılık 30 Uzakdoğu (Çin, Japonya, G.Kore, Hindistan) ve ancak 17 Avrupa (Almanya, Fransa, Birleşik Krallık, İspanya, İsviçre) markası yaralamaktadır.
Dünyanın ekonomik ağırlığının Uzakdoğu’ya kaymakta olduğunu, özellikle Avrupa’nın bu yarışta hayli gerilerde kalmaya başladığını bu incelemeyle bir kez daha görüyoruz.
Durum ilk 500 sıralamasında da fazla değişmiyor. İşte dağılım:
İlk 500 Değerli Dünya Markasında Ülkelerin Payları
ABD ilk 500 de de %52.9 luk bir payla açık ara önde yer alırken, Uzakdoğu (Çin,Japonya, G.Kore, Hindistan) 24.4 ,Avrupa (Almanya, Fransa, Birleşik Krallık) ise ancak%12.9 luk bir paya sahiptir. İlk 100 için yaptığımız yorumlar ilk 500 için de aynen geçerlidir.
Dünya’nın en değerli 500 markasının sektörel dağılımına da göz atalım!
İlk 500’le ilgili durumu bu şekilde ortaya koyduktan sonra gelelim hiçbir markası ilk 500’e giremeyen ülkemizin markaları ile ilgili sıralamaya;
Türkiye’nin En Değerli 10 Markası
Konuyla ilgili geçmişte yazdığım bir yazıda 60’lı yıllarda ekonomik göstergeleri itibariyle 1/5 imiz dolaylarında bulunan ve en fazla 15 yıl korumacı bir politika izleyen Güney Kore’nin yarattığı Samsung markasının,60 yıl korumacılık yapan Türkiye’nin yarattığı en değerli 10 markanın değerinin 10 katı katı kadar olduğunu belirtmiştim. Değişen bir şey yok. Samsung’un marka değeri 99,4 milyar $, bizim en değerli 10 markamızın toplamı ise 9 milyar $. Hatta artık değer farkı 11 kat olmuş.
En değerli 10 markamızın 5 tanesi banka, ikisi ev gereçleri üreten sanayi şirketi, markası bize ait olmayan bir otomotiv şirketi, asırlık hava yollarımız ve nihayet bir tekstil hazır giyim markası. Tek bir teknoloji markası yer almıyor bu listede. Eğitim kalitemizi, patent, lisans sayımızı arttırmadan, marka yatırımı yapmadan, üniversite sanayi iş birliğini geliştirmeden, ARGE için kaynak ayırmadan anadan babadan gördüğümüz yöntemlerle işte bu kadar oluyor.
Bu kafayla devam edersek, bu listelere uzaktan bakmaya devam ederiz.