Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors
Son Haberler
Buradasınız: Anasayfa / Haftanın Yazısı / AZ GİTTİK UZ GİTTİK BİR ARPA BOYU YOL GİTTİK

AZ GİTTİK UZ GİTTİK BİR ARPA BOYU YOL GİTTİK

O. Ertuğrul ÖNEN

Avrupa Birliği’nin tarihçesine, geçirdiği değişimlere ana hatları ile göz atarak bu yapı hakkında bilgilerimizi tazeledik. Şimdi gelelim Türkiye’nin Avrupa Birliği ile 65 yıldır devam edegelen bitmeyen tangosunun hikayesine.

Birlik, Avrupa Ekonomik Topluluğu adıyla 1958 de yaşama geçiyor ve ülkemiz Demokrat Parti döneminde bizzat Başbakan Adnan Menderes tarafından 31 Temmuz 1959 da Topluluğa katılım başvurusunu yapıyor. Böylece, Türkiye’nin “Bitmeyen senfoni” gibi onlarca yıl devam eden Avrupa Ailesine katılma macerası da başlamış oluyor. Ülkemizin bu başvurusu AET Bakanlar Konseyince üyelik koşulları gerçekleşinceye kadar geçerli olacak ortaklık anlaşmasının kabul edilmesiyle 12 Eylül 1963 yılında imzalanan ve 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe giren Ankara Anlaşması ile ortaklığın ilk resmi adımı atılıyor. Bu anlaşma Türkiye’nin Topluluğa tam üyeliğini hedeflemektedir. Nitekim anlaşmanın 28.maddesinde yer alan “Anlaşmanın işleyişi, topluluğu kuran anlaşmadan doğan yükümlülüklerin tamamen Türkiye’ce üstlenebileceğini gösterdiğinde, akit taraflar Türkiye’nin topluluğa katılması olanağını inceler” hükmü ile anlaşmanın nihai hedefi açık bir şekilde gösterilmiştir. Anlaşma tam üyelik hedefine ulaşmak için üç aşamalı bir geçiş öngörmüştür. Bunlar; hazırlık dönemi, geçiş dönemi ve nihai dönemdir.

Hazırlık döneminde Türkiye için herhangi bir yükümlülük öngörülmemiştir. Bu dönemde taraflar arasında bazı ortak kurumlar oluşturulmuştur. Bunların arasında en üst düzey karar organı ise ”ortaklık konseyi”dir.

13 Kasım 1970 tarihinde imzalanan ve 1973 yılında yürürlüğe giren Katma Protokol ile hazırlık dönemi sona ermiş ve geçiş döneminin koşulları belirlenmiştir. Bu dönemin hedefi, taraflar arasında sanayi ve tarım ürünleri ile kişilerin serbest dolaşımın sağlanması ve gümrük birliğinin tamamlanması olarak belirlenmiştir.

Katma protokol çerçevesinde Topluluk bazı petrol ve tekstil ürünleri dışında Türkiye çıkışlı tüm sanayi mallarına uyguladığı gümrük vergilerini ve miktar kısıtlamalarını tek taraflı olarak kaldırmıştır. Buna karşılık Türkiye’nin de topluluk kaynaklı sanayi ürünlerinde gümrük vergilerini kademeli olarak sıfırlaması ve böylece 22 yıllık geçiş döneminin sonunda gümrük birliğinin sağlanması öngörülmüştür.

Ne var ki istikrarsız bir seyir izleyen ilişkiler istenildiği, planlandığı şekilde ilerlememiş ve 12 Eylül 1980 darbesi ile de tamamen askıya alınmıştır.

1983 yılında yeniden sivil yönetime geçilmesi ve ihracata dayalı bir kalkınma modelinin benimsenmesi ile dondurulan ilişkiler yeniden hareket kazanmıştır. Özal Hükümeti,14 Nisan 1987 tarihinde henüz Ankara Anlaşmasında öngörülen dönemlerin tamamlanmasını beklemeden tam üyelik için başvurmuştur.

Avrupa Komisyonu 18.12.1989 tarihindeki tam üyelik başvurumuzu” Kendi iç bütünleşmesini tamamlamadan Topluluğun yeni üye kabul edemeyeceği” cevabı ile kabul etmemiştir. Böylece Avrupa’nın Türkiye’ye yönelik gerçek niyeti de ilk kez açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.

Komisyon Türkiye’yi tamamen küstürmemek için ”Üyelik müzakerelerinin açılması için bir tarih belirlenmesi ve ilişkilerin ortaklık anlaşması çerçevesinde geliştirilmesi önerisinde bulunmuş ve bu öneri Türkiye tarafından da başka bir dayanağı olmadığı için ister istemez kabullenilmiş ve gümrük birliğinin 1995 yılında tamamlanması için hazırlıklar hızlandırılmış ve sonuçta 5 Mart 1995 tarihinde yapılan Ortaklık Konseyi toplantısında alınan Karar uyarınca gümrük birliği 1 ocak 1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Böylece Türkiye Avrupa Birliği ilişkisinin son dönemine geçilmiştir.

10-11 Aralık 2004 tarihinde yapılan Brüksel Zirvesinde Türkiye’nin siyasi kriterleri yeterli ölçüde karşıladığı kabul edilerek 3 Ekim 2005’te müzakerelere başlanması kararı alınmıştır. 3 Ekim 2005 tarihinde Lüksemburg’da yapılan Hükümetler arası konferans ile Avrupa Birliği ile katılım müzakereleri resmen başlamıştır.

Katılım müzakereleri resmen başladığına göre artık üyelik cepte diyenler kısa zamanda yanıldıklarını anlamakta gecikmediler. Bizi bünyelerine almaya hiçbir dönemde yakın olmayan ülkelerin bizi kaybetmeden kapının önünde tutma taktikleri ile Yunanistan’ın sürekli Kıbrıs müzakere sürecini ve aramızdaki ihtilaflı konuları neden göstererek çıkardığı engeller sonucunda müzakereler istenildiği hızda yürütülememiş olup, bugüne kadar müzakereye konu olan 16 fasıl müzakereye açılabilmiş, ancak bunlardan sadece bir tanesi geçici olarak kapatılabilmiştir. Yani geçici kapatmayı tam saysak dahi neredeyse 20 yıllık sürede müzakerelerde başarı oranımız otuz beşte birdir. Bu hızla müzakerelerin asırlarca sürmesi düşünülebilir.

Avrupa Birliği 26 Haziran 2018 tarihli Genel İşler Konseyi sonuç bildirgesinde “Türkiye’nin Avrupa Birliğinden uzaklaşmakta olduğu, katılım müzakerelerinin fiiliyatta durma noktasına geldiği, yani fasılların açılmasının ve kapatılmasının düşünülmediği ve gümrük birliğinin güncellenmesi müzakerelerinin başlatılmasının öngörülmediği” belirtilerek biraz da suçu bize atarak bizi mevcut statümüzde tutmakta kararlılıklarını bir kez daha göstermişlerdir. Halihazırda AB bu pozisyonunu korumaktadır.

Geçen 65 yılın uzun, inişli çıkışlı müzakere süreçlerinin ardından aleyhimize işleyen ve acil revizyonu gereken bir gümrük birliğinden öteye geçemedik.

Yani az gittik uz gittik bir arpa boyu yol gittik.

Hakkında admin

Türk Dışticaret Vakfı

Cevapla

Scroll To Top