Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors
Son Haberler
Buradasınız: Anasayfa / Haftanın Yazısı / BİR ZAMANLAR DIŞ TİCARET -II

BİR ZAMANLAR DIŞ TİCARET -II

Halûk KALAÇ

“İthalat Serbestisi” bu şekilde, Bakanlıklar semtindeki binamızın zemin katındaki İthalat Genel Müdürlüğü’nde en önemli konu haline gelmişken, eş zamanlı olarak 2. kattaki İhracat Genel Müdürlüğü’nde de ortalık çok hareketli idi. İhracat Genel Müdürlüğü’nü ve tüm memleketi ciddi bir “ihracat heyecanı” sarmıştı. “İhracat heyecanı yaratmak” çok doğru bir ekonomik politika idi. Ülke kalkınmasının yolu ihracattan geçmeliydi. Başta Turgut Özal olmak üzere, hemen hemen tüm yetkililer, iki kelime ile özetlemek gerekirse şöyle demeçler veriyorlardı: “İhracat serbesttir!”.

“İhracat Serbesttir” ve “İthalat Serbesttir” söylemleri sıkça dillendiriyor ve bu da, doğal olarak gazetelerin manşetlerinde hemen hemen her gün birinci sırada yer alıyordu. Sonuçta insanlar, “serbest” olarak ihracat ve ithalat yapmak için doğrudan giriş ve çıkış gümrüklerine hücum ediyorlardı. Buna bir de, 19 Aralık 1983 günü Başbakan Turgut Özal tarafından TBMM’de okunan Hükümet Programı’nda yer alan “… ithalat ve ihracat serbest hale getirilecektir” söylemi eklenince iş, deyim yerindeyse iyice çığrığından çıkmıştı.

Biz bu arada, günlük işlerimizle de uğraşma gayretini sürdürürken çalan telefondaki İstanbullu bir ithalatçı firma yetkilisi gümrüklerin, İthalat Rejimi nedeniyle işlemleri durduklarını ve gümrükten hiçbir malın ithalatını yapamadıklarını bildirdi. Bundan sonraki zamanda telefonlar sürekli çalıyor ve hep aynı soru soruluyordu. “Gümrük ne zaman açılacak?”. İhracatta da durum aynı idi.

Devlet yönetimi ve hukuki yapı hakkında hiçbir bilgisi bulunmayan bir idarenin devlette köklü değişiklikler yaparak işe başlama hayali tam bir fiyaskoya doğru gidiyordu. Devletin bir bütün olduğu, sistemin yasalarla düzenlendiği, bu yasaların devlet memurları eliyle uygulandığı, bunların hepsinin devamlığının, sürekliliğinin esas olduğu… Bunların hepsi bir tarafa bırakılarak bir bakanlığın işi, hatta yetkileri, başka bir bakanlığın uzmanlarına bırakılarak işler arap saçına dönüştürülmüştü ve biz gördüğümüz davranışlardan çok rencide olmuştuk.

İş giderek büyüyor ve devreye Özal girerek Fevzi Beyle görüşmek istiyor. Kısa bir not yazarak durumun yanlışlığını, düzeltmek için neler yapılması gerektiğini, geçen zamanın ne anlama geldiğini, emir vererek hiçbir gümrükçüye kapıyı açtıramayacaklarını, lisanı münasiple anlattık ve Pakdemirli ile birlikte Özal’a gönderdik.

Takip eden günlerde artık Gülgün Çeltikçi ve ekibi hiç ortalarda görülmüyorlardı. Bu arada biz Pakdemirli’nin odasına girme üstünlüğüne sahip hale gelmiş idik. Zaman zaman Özal’ın başbakanlık konutunda gece toplantılarına da davet ediliyoruz.

Konunun asıl ve ilginç yönü şu idi: Serbest ithalat konusundaki taslak Kararname, daha doğru bir ifadeyle Başbakan ve yetkililerin demeçlerinden kaynaklanan ve hükmünü bir süre sürdüren “serbest ithalat söylentileri” nedeniyle İstanbullu cin ithalatçılar ellerindeki bütün parayı “başlamış işlem” olarak, prim yapacak mallara yatırmışlardı. Bunların haberleri Özal’a geldikçe “bu dipsiz kuyudan en erken ve en az zararla nasıl çıkabiliriz?” arayışına girildi. Gümrükler kapıları kilitledikleri için mallarını çekemeyen sanayi kuruluşlarının üretimleri aksamaya başladı. Gazeteler ve yayın kuruluşları ciyak ciyak! Her kafadan bir ses çıkıyor.

Biz, İthalat Genel Müdürlüğü olarak gayet rahat hareket ediyoruz. Çünkü biz, ithalat mevzuatı düzenlemelerinin en önemli unsurlarından biri olan “başlamış işlem” fikrinin hem yaratıcısı hem de uygulayıcısıyız. Bize göre adam bu süre içinde sözleşmesini yapmış veya proforma faturasını almış veya parasını ödemiş ise bu başlamış işlemdir. Konu bizim için bu kadar açıktı.

Özal ve Pakdemirli bizim net duruşumuz ve güvendikleri diğer kurumlar (Merkez Bankası, Başbakanlık Kanunlar Kararlar Genel Müdürlüğü, Gümrükler Genel Müdürlüğü) ve hukukçular ile benzeri kurum ve kişilerden de kendilerini destekler mahiyette bilgiler geldiğinden cenazeyi bizim kaldıracağımıza kani oldular ve boylu boyunca yoğun bir çalışmanın içine girdik. Ben Kore’den yeni dönmüşüm, rütbem Müşavir. Burçak keza. Oysa Özal’ın ve Pakdemirli’nin etrafı müsteşar, genel müdürler yardımcıları ve daire başkanları ile dolu. Ben bu adamlara işi anlatıyor ve kararname, yönetmelik vs mevzuat yazıyor Resmi Gazete’de yayımlatıyorum. Yerleşmeye çalıştığım evimde telefon bile yok (Cep telefonu zaten icat edilmemiş!).

Gecenin bir saati Şimşek Sokak’taki evime bir araba geliyor ve beni konuttaki bir toplantıya götürüyor.

Bu karmaşık dönemde merhum Özer Çınar Bey bizim Müsteşar Yardımcımız olarak atanmış ve yeni dönemin iç ve dış tayinleri başta olmak üzere yığınla sorunla uğraşıyor: Bu arada, bize başlangıçta hiç itibar etmeyen Pakdemirli, tıkır tıkır iş çıkaran, bu hassas işlerde dışarıya hiçbir sızıntı vermeyen İthalat Genel Müdürlüğü’nün nasıl bir devlet dairesi olduğunu anladığından, liyakatımıza olan güven duyguları pekişmiş bir şekilde artık bize destek olmaya başlamış durumda.

Geldiğimiz noktada Pakdemirli, sıkışık mekân, sayıca kısıtlı kadrolara rağmen, imkânsızlıklar içinde iyi yetişmiş, bilgili, namuslu, tecrübeli insanların dış ticaret teşkilâtını oluşturduğunu ve bu konuyu en iyi şekilde temsil ettiğini anlamıştı.

Devleti yönetenler bakımından böyle kötü bir tecrübenin sonraki uygulamalara bir yararı olmadığını bizzat içinde yaşayarak gördük. İşi ehline yaptırmak söz konusu olduğunda ekonomik ve ticari işlerin küçülen dünyadaki boyutları itibariyle “iç ve dış diye teorik bir ayrımı olsa bile, konu pratikte birbirleriyle gayet grift bir bütünlük arz etmektedir. Sonuçta, Dış Ticaret Teşkilâtı bünyesinde yetişmiş bürokratların içerideki,yani merkez teşkilatındaki ve yurt dışındaki tecrübelerinin ülkemiz için göz ardı edilemeyecek değerli bir birikim ifade ettiği net bir gerçektir.

Uygulamanın daha ileri safhalarında, devletin yaptığı bu hatanın bedelinin ödenmesi epey sancılı oldu. İyi niyetle veya değil, başlamış işlem ve/veya mücbir sebep gerekçeleriyle mahkemelere intikal eden bu davalar barolarda, avukatlar arasında, sonucu garanti ve büyük rakamlı davalar olmaları nedeniyle büyük rekabete sebep oldu. Neticede devlet, ödemeler dengesinde görülmeyen, dolayısıyla kamuoyunun fazlaca bilgisi dahilinde olmayan büyük paralar ödedi.

 

Hakkında admin

Türk Dışticaret Vakfı

Cevapla

Scroll To Top