Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors
Son Haberler
Buradasınız: Anasayfa / Haftanın Yazısı / BİR ZAMANLAR
DIŞ TİCARET TEŞKİLATI ÖZELİNDE
DIŞ GÖREV

BİR ZAMANLAR
DIŞ TİCARET TEŞKİLATI ÖZELİNDE
DIŞ GÖREV

O. Ertuğrul ÖNEN

Başta Dışişleri Bakanlığı olmak üzere bazı bakanlık ve teşkilatlarda görev yapan memurlar yaptıkları görevin bir gereği ve sonucu olarak yurtdışında da görevlendirilmektedirler.

Nitekim Cumhuriyetin henüz 10. Yılının idrak edilmesinin ardından 1934 yılında İktisat Vekâleti bünyesinde bir araya getirilen dış ticaret birimleri ile Dışticaret Ofisi adı altında ihdas edilen yurtdışı teşkilatı ile (dış ticaret müşavirlikleri ve ataşelikleri) dış ticaret teşkilatı için yurtdışı görev de yurtiçi görev gibi o teşkilatta çalışanlar için mutad bir görevlendirme haline gelmiştir.

Eski tarihlerde teşkilatın yurtiçi kadrolarının fazla kalabalık olmaması, lisan bilen eleman azlığı gibi nedenlerle zaman zaman yurtdışı görevlerin süresinin yurtiçi görev süresinden daha uzun olduğu dönemler de yaşanmıştır.

1960’lı yıllarda Ticaret Bakanlığı ilk kez merkezi bilgisayar sistemi ile tanışmıştır.  Bakanlığın bir katının önemli bir bölümünü kaplayan ve adeta bir uzay üssü muamelesi gören bu fabrika görünümündeki yapının kapasitesinin günümüzün sıradan bir PC’ine veya Laptop’una denk olduğu bilenlerce ifade edilmektedir.

Bu yapının dış ticaretçiler için özel bir önemi vardır.  Zira yurtdışından dönüp yurtiçinde göreve başlayan dış ticaretçileri yıl, ay, gün olarak sıraya koyan bir program ihdas edilmiştir.

Dış ticaretin uyanıklarının ilk işi, kendilerinin de bulunduğu bu listeden rica minnet bir tane edinerek sırada önünde kaç kişi olduğunu, muhtemel boşalacak yurtdışı kadroların yerleri ve derecelerine ilişkin bu bilgiler ışığında yurtdışı tayininin ne zaman olabileceğini hesaplayarak buna uygun pozisyon almaktı.

Yakın zamanda kaybettiğimiz “Körlof” lakaplı Oktay Bey, bu işi en iyi yapan üstatlardandı.

Yurtiçinde elde edilecek görevin, makamın, mevkiinin pek önemi yoktu klasik dış ticaretçiler açısından. Önemli olan tayin sırası geldiğinde iyi bir yere tabii tercihen gözde batı ülkelerine kapağı atmaktı. (Onların ifadeleriyle)

En kötüsü de tayin sırası geldiği halde, herhangi bir sebeple gidemeyip, o günün tabiri ile “atlamaktı.”

Birazcık sorumlu ve iş yükü olan görevde bulunanlardan “yoruldum artık, kendimi bir dışarı atayım dinleneceğim” söylemi çok sıkça duyulurdu.

Yurtdışı görevini bir nevi tatil, istirahat yeri gibi görmek nerede ise genel bir bakış açısı idi.

Tabii çoğu kez eldeki listelerin çarşıya uymadığı da görülürdü. Torpilli birilerinin listeyi deldiği ve öne geçtiği, dolayısıyla artık gidiyorum diye kendini inandıranların giden kervanın ardından melül, mahzun baktıklarına sıkça rastlanırdı.

Bir de yedek subaylıkta özel kura çekmek gibi önceden gideceği yeri belirleyip hiç şaşmadan 12’den vuranlar vardı.

Örneğin, böyle birinin Londra, Paris gibi bir merkezi gözüne kestirdiği anlaşılırsa, başkalarının o yerleri aklından geçirmeleri bile söz konusu olamazdı.

Eskinin dış ticaret teşkilatında kişiyi değil, çalıştığı birimi esas alan bir kariyer sistemi geçerli idi.

Yurtdışından dönen ve gözden düşen bir memur bakanlığın diğer birimlerinde görevlendirilirse daha önce aldığı “dış ticaret meslek memuru” gibi bir unvan artık işe yaramaz, o kişi dış tayin sırasından çıkarılırdı.

Bu gibi durumlar, kuyruk yavaş yavaş ilerlerken aradan çıkanlardan mutlu olanlar gibi sıradakileri mutlu eder, heyecanlandırırdı.

Artık tayin zamanı yaklaşanlar, işten güçten tamamen kopar adeta “tayin sarhoşu” olurlardı.

Hayaller kurulurdu. Gider gitmez nasıl bir araba alınacak..? (O tarihlerde Türkiye’de araba sahibi olmanın aslanın ağzında olduğu düşünülürse), çocuk hangi okula verilecek..?

Hele kararnamenin hazırlandığı ve sevk edildiğine ilişkin haberler heyecan dalgasının dozunu iyice artırırdı.

Duyulan rivayetlerden mutlu olup ağzı kulaklarına varanların yanında yine hakkının yenildiği iddiasında olanların yakınmaları ve üst makamlara ve rakip olarak gördüklerine saydırmaları birbirine karışırdı.

Nihayet bomba patlardı ve şenlik başlardı.

Artık tayin listesi kesinleşmiş ve ilgililere tebliğ edilmiştir.

Hayal kırıklıkları, sevinç gösterileri aynı koridorlarda birbirine karışırdı.

Ancak, artık herkes gerçeklerle nihayet karşı karşıyadır.

Kötü sayılacak bir kente tayin olan bir memurun, havası ve suyu iyiymiş diye kendini teselli etmesi gibi tayin olunan yerin ne kadar olumsuz bakılsa da pozitif yönleri aranır, bulunur ve bununla avunulurdu.

Derhal daha önce oralarda görev yapanların bilgisine başvurulur, dönecek olanların evleri peylenir, hatta arabalarına talip olunurdu.

Gidilecek merkezdeki hayat şartları, ev kiraları mercek altına alınır, çocuklar için okul araştırılır, o yerin maaş katsayısı ve döviz olarak ele geçecek miktar hesaplanırdı.

Hele bir de karaborsası olan Doğu Almanya, Çekoslovakya, Polonya gibi iyi bir Doğu Bloku ülkesine düşmüşseniz keyfinize diyecek yoktu.

Çünkü buralarda resmi kur diyelim ki 1’e 1 iken, karaborsa kuru 1’e 4,5,6……x gibi katsayılarla artabilirdi. Dolayısıyla maaşınızın o ülkedeki alım gücü de bu ölçüde artardı ve siz nihayet bir diplomatik devlet memuru statüsü ile çok iyi yaşam koşulları ve tasarruf imkanı elde edebilirdiniz.

Yurtdışı görevler, tayin evresinden, oralardaki yaşama ve görev sonunda yurda dönüş aşamasına ve döndükten sonra yaşananları ile ilginçtir.

Günümüzde bu kuruluşlarda dış tayinin nasıl bir ortamda ve hangi koşullar altında cereyan ettiğini, tüm bunların etrafında nelerin yaşandığını bilemeyiz.

Ancak, biz tanık olduğumuz ve yaşadıklarımızı nostaljik bir anı olarak zaman zaman sizlerle paylaşacağız.

Gönlünüzce bir tayin dileğiyle…

Hakkında admin

Türk Dışticaret Vakfı

Cevapla

Scroll To Top