O. Ertuğrul ÖNEN
Tarım uzmanı değilim. Ancak yapılan yanlışları, stratejik hataları görünce de dayanamayıp tarımla ilgili bir dizi yazı yazdım ve onlara kitaplarımda da yer verdim. Bunları tarımsal üretimin yaşamsal değerinin bilincinde olarak yaptım.
Avrupa Birliği çok gelişmiş bir sanayi ve ticaret alt yapısına sahip olmasına rağmen ve bir dönem “tereyağı dağlarının süt denizlerinin üzerinde oturuyoruz” sözleriyle ifade edilen sorun haline gelmiş üretim fazlasına rağmen tarımı desteklemekten, çiftçiyi işinin başında tutma politikasından asla taviz vermedi. Çünkü onlar öyle bir zaman gelir ki ihtiyaç olan gıda ürünlerine para olsa da ulaşamayacağının bilincindedirler.
Kızılderili şefi Seattle ne demiş? “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde beyaz adam paranın yenilemeyecek bir şey olduğunu anlayacaktır.”
Biz maalesef bu gerçekleri kavrayamadığımız için tarımsal üretimi ihmal ettik. Net tarım ürünleri ihracatçısı iken net tarım ürünleri ithalatçısı durumuna düştük.
Artık halkımızı sağlıklı bir şekilde besleyemiyoruz. Beslenme için olmazsa olmaz sayılacak gıda maddelerine ulaşmak çok büyük bir kesim için neredeyse imkânsız hale geldi.
Bunların başında da et ve et ürünleri geliyor. Peki neden böyle oldu? İlk yanlışı daha 1952 yılında Et ve Balık Kurumu adıyla kurulan ve başta Doğu Anadolu olmak üzere Anadolu’nun kırsalında besicilik yapan çok sayıdaki köylü yurttaşınızı desteklemek, hayvancılığı geliştirmek, piyasayı düzenleyerek tüketiciyi korumak, ordu, yatılı okullar gibi büyük ölçekli tüketimi olan kamu kurum ve kuruluşlarının ihtiyaçlarını karşılamak amacını taşıyan ve geçen yıllar içinde ülke geneline yayılarak 35 işyeri ve 18 işletme sayısına ulaşan bu faydalı kurum her ne hikmetse 1992 yılından itibaren özelleştirme kapsamına alınarak zaman içinde eritilip yok edildi. Bu yanlıştan ancak 2005 yılında iş işten geçtikten kurum kombinaları AVM olduktan sonra vazgeçilerek Et ve Süt Kurumu yeniden kurulmuştur. Aradan geçen 18 yılda kurum ancak 14 işletme sayısına ulaşabilmiştir. Ne var ki kurumun devre dışı kaldığı bu yıllar Türk hayvancılığı için kayıp yıllar olmuştur.
Olumsuzluklar bu kadar da değil. 1970 yılında Köy Hizmetlerince yapılan tespitlerde 21.698,400 hektar olan meralarımızın Mera Kanunu ile yapılan tespitlere göre 13.147,701 hektara gerilediğini görüyoruz.
Tutarlı ve istikrarlı olmayan politikalar sonucunda nüfusumuzun büyümesine paralel olarak hayvan varlığımızı geliştirmeyi maalesef başaramadık.
Aşağı yukarı onar yıllık periyotlar halinde canlı hayvan varlığımızın nasıl bir seyir izlediğini aşağıdaki tablolardan görebiliriz.
KÜÇÜKBAŞ HAYVAN SAYIMIZ
(000)
KOYUN | KEÇİ | ||||
YILLAR | YERLİ | MERİNOS | KIL | TİFTİK | TOPLAM |
1991 | 39.590 | 842 | 9.579 | 1.184 | 51.195 |
2000 | 27.719 | 773 | 6.828 | 373 | 35.693 |
2010 | 22.003 | 1.086 | 6.141 | 153 | 29.383 |
2022 | 40.729 | 3.959 | 11.320 | 257 | 56.265 |
1991 yılında nüfusumuz 55.32 milyon iken 2022 yılında 85.28 milyona çıkarak %54.1 artmıştır. Buna mukabil küçük baş hayvan mevcudumuz 2010 yılına kadar sürekli gerilemiş ancak son 10 yıllık dönemde yeniden artışa geçmiştir. Ne var ki 30 yıllık bir dönemde nüfusumuzun %54.1 artışına karşılık canlı hayvan varlığımızı ancak %9.9 artırabilmişiz.
Gelelim büyük baş hayvan varlığımıza
BÜYÜKBAŞ HAYVAN SAYIMIZ
(000)
SIĞIR | |||||
YILLAR | KÜLTÜR | MELEZ | YERLİ | MANDA | TOPLAM |
1991 | 1.254 | 4.033 | 6.686 | 366 | 12.339 |
2000 | 1.806 | 4.738 | 4.217 | 146 | 10.907 |
2010 | 4.198 | 4.707 | 2.465 | 85 | 11.455 |
2022 | 8.296 | 7.325 | 1.231 | 172 | 17.024 |
Büyük baş hayvan varlığımız da 20 yıl yerinde saydıktan sonra son 5 yıl içerisinde artış göstermiştir. 30 yıllık dönemin artış %37.9 olarak hesaplanırken aynı dönemde nüfusumuz %54.1 arttığını hesaba katarsak burada da durumun tatmin edici olmadığını söyleyebiliriz. Kaldı ki bu son dönemde 4 milyon ile 12 milyon arasında tahminlere konu olan mültecileri de dahil edersek tüketici kesimin 100 milyona yaklaştığını ve dolayısıyla canlı hayvan varlığımızdaki artışların bu nüfus artışının ihtiyacını karşılamasının mümkün olmadığını rahatlıkla ifade edebiliriz.
2018-2022 yılları arasındaki 5 yıllık süreçte 3.406.482 büyük baş hayvan ile 742.787 ton et ithalatına rağmen dana eti fiyatları bu dönemde %877, koyun eti fiyatları ise %720 oranında artmıştır.
Durum iç açıcı değildir. Böyle giderse gelecek kuşaklar eti ve et ürünlerini ancak bayramdan bayrama görecek ve iyi beslenemeyen sağlıksız bir kuşakla karşı karşıya kalmamız kaçınılmaz olacaktır.
Çiftçimizi, köyümüzü işinin başında tutmak, boşalan ve tüketici hale gelen köylerimiz yeniden birer canlı tarımsal üretim merkezi haline getirmek için toplum olarak hiçbir fedakarlıktan kaçınmamalıyız. Aksi takdirde faturasını çok ağır ödeyeceğimiz kesindir.