O. Ertuğrul ÖNEN
Gümrük Birliği Dünya savaşından sonra dünya ticaretinin ve dolayısıyla dünya ekonomisinin gelişimi amacıyla başvurulan bir modeldir.
Üye ülkeler arasında ticaretin geliştirilmesi, rekabet avantajının sağlanması için; Gümrük vergilerinin, miktar kısıtlamalarının kaldırıldığı, üçüncü ülkelere karşı ortak gümrük ve dış ticaret politikalarının uygulandığı bir model diye de tanımlayabiliriz gümrük birliğini.
Biz gümrük birliği kavramı ile Avrupa Birliği’ne üyelik başvurumuzla tanıştık. 1957 yılında yaptığımız tam üyelik başvurusunun ardından 1963 yılında imzalanan Ankara Anlaşmasına istinaden imzalanan ve 1973 yılında yürürlüğe giren Katma protokolün hükümlerine göre 22 yıllık bir geçiş döneminin ardından Avrupa Birliği ile gümrük birliğini gerçekleştirecektik. Esasında gümrük birliğine geçişi tamamladığımızdan Avrupa Birliği’nin tam üyeliğini de elde etmiş olacaktık. Ancak bizim de kusurlarımız bulunmakla beraber Avrupa Birliğinin bizi içine almayıp, kapıda tutma politikasından vazgeçmemesi sonucunda tam üye olmadan gümrük birliğine geçiş yapan ilk ve tek aday olmak gibi bir durumla karşı karşıya kaldık.
Son aylarda AB üyeliği ile ilgili olarak peş peşe yazdığım 3 ayrı yazıda bu gelişmelere ve AB’nin bizi niçin bünyesine katmaya sıcak bakmadığına ilişkin tespitlerimi sizlerle paylaştığım için bu ayrıntılara girmeyeceğim.
Halk arasında bir deyim vardır ya “motor kayışı yok ama pantolon kayışı verebiliriz” diye. İşte o misal Avrupa Birliği tam üyelik yerine bize gümrük birliğini lütfederek adeta elimize bir elma şekeri tutuşturmuş oldu.
Şimdi bakalım bu elma şekeri bize ne faydalar sağlamış, yoksa minicik bir şeker parçasını yaladıktan sonra elimizde sopasıyla mı kalmışız.
Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği öncesinde ve sonrasındaki dış ticaretimize göz atarak başlayalım.
Şimdi bu çok bileşenli tablonun bize hangi işaretleri verdiğine bakalım. Gümrük Birliği Anlaşmasının önceki 10 yılda ve gümrük birliğine geçişimizi izleyen 5 yıllık periyodun tamamında Avrupa Birliğinin dış ticaretimizdeki payının %50 ve üzerinde seyrettiğini, Gümrük Birliği’ni izleyen beşer yıllık periyodlarda bu oranın önce %44-45 sonrasında ise %34’ler düzeyine gerilediğini görüyoruz.
Avrupa Birliği’nin dış ticaretimizdeki yeri ve önemi giderek küçülmüş. Bu durumu yaratan faktörleri şöylece sıralayabiliriz; Birincisi ithalatımızın Avrupa Birliğindeki payı başta Çin olmak üzere Uzakdoğu ülkelerinin lehine daralmıştır. Tüm dünyada olduğu gibi ithalatımız Uzakdoğu ağırlıklı bir dönüşüm yaşamıştır.
Bir diğer faktör ise ihracatımızda pazar çeşitliliğimizi arttırmış olmamızdır. Bu gelişmeler sonucunda AB’nin dış ticaretimizdeki payı da gerilemiştir. Son bir faktör ise Gümrük Birliği’nin AB menşeli doğrudan yatırımı teşvik edeceği yönündeki beklentilerin umulduğu gibi sonuçlanmamasıdır.
AB’den ithalatımızın azalması buna mukabil ihracatımızın stabil kalması sonucunda ihracatımızın %50-60 düzeylerinde olan ithalatı karşılama oranı giderek artarak 2021-2024 döneminde %103,5 düzeyine kadar ulaşmıştır.
2015-2024 yıllarını kapsayan son 10 yılık dönemde AB’ne ihracatımız dönemin başlangıcına göre %92,2 artarken ithalatımızın aynı dönemdeki artışı %43,8 de kalmıştır. Oysa genel ihracatımızın söz konusu dönem için artış oranı 73.4, genel ithalatımızın aynı dönem için artış oranı ise %61,1’dir.
Avrupa Birliği’nden yapılan ithalatın artış oranı ithalatımızın genel artış oranının gerisinde kalırken AB’ne ihracatımızın artış oranı genel ihracatımızın artış oranının üzerinde kalmıştır.
Tüm bu verilere rağmen Gümrük Birliği Anlaşması’nın mevcut durumu gelecekte aleyhimize olumsuz sonuçlar doğurabilecek bir potansiyel içermektedir.
Avrupa Birliği karar organları içinde yer almamamıza rağmen buralarda alınan kararlara uymak zorunluluğumuz başta üçüncü ülkelere tanınan tavizlerin bizim tarafımızdan da otomatik olarak kabul edilmiş sayılması ekonomimizi zorlayan durumlar yaratmaktadır. Avrupa Birliği ile yaptığı anlaşmayla aynı hakları hiç taviz vermeden kazanan ülkeler bizimle anlaşma yapmakta nazlı davranmakta, ayak sürümektedirler.
Gelecekteki en büyük tehlike ise ABD ile AB arasında müzakereleri 2013 yılında başlayan ancak henüz sonuçlanmamış olan Transatlantik ticaret ve yatırım anlaşması (Transatlantik trade and Invesment Partnership)’dir. Diğer anlaşmalar gibi bu anlaşmanın da dışında tutulacağız, ama AB’nin ABD’ye tanıdığı tavizleri, karşı tarafın tavizlerinden yararlanmadan ABD’ye vermek zorunda kalacağız.
Gümrük Birliği’nin yukarıda değinilen ve değinilmeyen aleyhimizde sonuçlar doğuran hükümleri itibariyle bir an önce revizyonu şarttır. Yoksa şekeri bitmiş sopayı yalamaya devam ederiz.