Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors
Son Haberler
Buradasınız: Anasayfa / Haftanın Yazısı / İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ – YEŞİL MUTABAKAT

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ – YEŞİL MUTABAKAT

O. Ertuğrul ÖNEN

Hatırlayacaksınız geçen hafta artık gerçek gündemimize dönerek dış ticaret konularına girmek istediğimi ifade etmiş, ancak yaşadığım emsaline kolay kolay rastlanmayacak kaosa değinmeden geçemediğim için dış ticaret mevzuunu da bu haftaya ertelemiştim.

Karşınıza sayılarla çıkmak istiyordum ne var ki TÜİK Eylül ayının sonuna gelmemize rağmen Ağustos ayı verilerini ne hikmetse halen açıklayamadı.

Ticaret Bakanlığı’nın geçici verilerine göre dış ticaretimiz daralmaya devam ediyor. 2024 yılı Ağustos ayı dış ticaret hacmi 2022 Ağustos ayının bile gerisinde kalmış görünüyor. Nüfus artıyor, ekonomi büyüyor deniliyor. Ancak dış ticaretimiz 2 yıl öncesinin gerisinde kalıyor.

Sayısal değerlendirmeyi yılın 9 aylık yani üç çeyreklik bölümünün sonuçlarının alınmasına erteleyerek, bugün dış ticaretimiz ve üretim yapımız için büyük önem taşıyan bir başka konuyu iklim değişikliği ve yeşil mutabakat konusunu sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

Henüz tam tanınmayan, anlaşılamayan bu uygulamanın ileride başımıza büyük sorunlar açmaması için konunun ilgili çevrelerce ciddiye alınıp, tarım, sanayi, ulaşım ihracat gibi ilgili sektörlerin buna göre hazırlanması büyük önem arz etmektedir.

Peki nedir bu iklim değişikliği anlaşması ve yeşil mutabakat? Başta gelişmiş sanayi ülkeleri olmak üzere istisnasız tüm dünya ülkelerinin içinde yaşadıkları bu gezegenin koşullarının ne yapılırsa yapılsın hiç değişmeyeceği anlayışı ile dünyanın havasının suyunun bozulması sonuçta iklim değişikliği denilen ürkütücü bir gerçekle karşı karşıya gelmemize yol açtı. Atmosferin ısınması sonucu kutuplardaki buzulların erimeye başladığı, denizlerdeki su seviyelerinin yükselmesi ile gelecekte birçok yerin sular altında kalacağı, sıcaklık ortalamalarının artacağı gibi geleceğimize ilişkin bir dizi iç karartıcı tahmin ve tespitlerle karşı karşıyayız. Kısacası insanlık, deyim yerindeyse ‘’Dünyayı berbat etmiş bulunuyor’’. Ne var ki artık geç de olsa iklim değişikliğinden kaynaklanan endişenin büyümesi üzerine zararın neresinden dönülürse kardır, diye nihayet yola çıkılmaya karar verildi.

2015 yılında Paris’te yapılan toplantıda imzaya açılan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ile dünya ülkeleri kırıp döktükleri gezegenimizin yeniden sağlığına kavuşturulması için yükümlülük üstlenmeye davet edilmiştir.

Türkiye 2016 yılında bu sözleşmeyi ilk imzalayanlar arasında yer alsa da sözleşmenin onaylanması 5 yıllık bir gecikmeyle 2021 yılı Ekim ayında olmuştur.

Anlaşma, insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının sebep olduğu sıcaklık artışını uzun vadede sanayileşme öncesi döneme göre 2 santigrat derecenin altıyla mümkünse 1.5 °C ile sınırlandırmayı hedeflemektedir.

Anlaşmaya taraf olan Türkiye sera gazı düzeyini ne kadar zamanda ne miktarda azaltacağına ulusal katkı beyanı çerçevesinde kendi karar verecektir.

Paris Antlaşması’nın bir yaptırım uygulama ve belli bir emisyon düzeyini zorunlu kılma gibi zorlayıcı hükmü yoktur. Ancak yakın çevremizdeki gelişmeler ister istemez bizi bu anlaşma hedeflerine beklenti ve öngörülerimizden daha hızlı uymaya zorlayacak gibi görünüyor.

Nitekim, Avrupa Birliğince 2019 yılında Yeşil Mutabakat ile Avrupa’nın 2050 yılına kadar sera gazi emisyonlarını net olarak sıfırlayan dünyanın ilk “iklim nötr” kıtası haline getirileceği bir büyüme stratejisi olarak açıklanmıştır.

Bu kapsamda, iklim, enerji, tarım, ulaşım ve mali politikalarının 2030 yılına 1990 yılı düzeyine göre %55 emisyon azaltımı sağlanacak şekilde belirlenmesine ilişkin mevzuat değişikliği paketi 2020 yılı Temmuz’unda yayınlanmıştır.

Paketin bizi de ilgilendiren ve ihracatımızı etkileyecek en önemli unsuru sınırda karbon tespitidir.

1 Ekim 2023 itibariyle yürürlüğe giren düzenlemeye ilk etapta demir-çelik, çimento, alüminyum, gübre, elektrik ve hidrojen ürünleri dahil edilmiştir. 1 Ocak 2026 tarihine kadar olan geçiş döneminde söz konusu sektörlerdeki ürünlerin üretimi aşamasında salınan karbon emisyonları ile üretim süreçlerinde kullanılan elektriğin üretiminden kaynaklı emisyonların raporlanması ile yetinilecektir.

1 Ocak 2026 tarihinden itibaren ise ithalatçılar ithal ürünlere gömülü karbon emisyonları için AB Emisyon Ticaret Sistemi tarafından açıklanan haftalık karbon fiyatları dikkate alınarak karbon ücreti ödemeye başlayacaktır. İşte bu uygulama dolayısıyla yüksek karbon emisyonu ile üretilen, nakledilen ihraç ürünlerimiz için yeni bir maliyet ve dolayısıyla rekabet unsuru ile karşı karşıya kalmış bulunuyoruz.

Ticaret Bakanlığının inisiyatifinde kurulan Yeşil Mutabakat Çalışma Grubu umuyoruz sanayicimize ve ihracatçımıza rehberlik edecek, ülkemizde her ne kadar hedefler, düşük tutulmuş olsa da önemli pazarlarımız da alınan kararlara uyum sağlanarak her alanda karbon salınımını azaltacak önlemler alınacak diye düşünüyoruz.

Aksi taktirde zor günler bizi bekliyor olacaktır.

Hakkında admin

Türk Dışticaret Vakfı

Cevapla

Scroll To Top