Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors
Son Haberler
Buradasınız: Anasayfa / Haftanın Yazısı / KOLAY HARCANAN YAŞAMLAR

KOLAY HARCANAN YAŞAMLAR

Bir kez daha yüreğimiz yandı. Bu kez yüreğimizi yakan yakan Bolu Kartalkaya’da yaşanan otel yangınıydı. Sömestri tatilini değerlendirmek, doğanın nimetlerinden yararlanmak, kısacası güzel bir tatil dönemi yaşamak üzere yapılan planların sonu ne yazık ki ecelle buluşmak oldu.

Birkaç ailenin tamamı yangına kurban giderken, kurbanlardan çoğunluğunun okul çağında genç fidanlar olması milletçe içimizi daha da yaktı.

Kader deyip geçilemeyecek ihmallerin, vurdum duymazlığın, suistimallerin sonucu, çoğu yaşamının baharında 78 yurttaşımızın elim bir şekilde aramızdan ayrılması oldu.

Ülkemizde yaşamlar ne kadar kolay harcanıyor, bozuk para kadar hükmü yok .3-5 gün ah vah eder, günah çıkarır kuralları sıkı uygulayıp, denetimlerle biraz terör estiririz.

Genlerimizde disiplin devamlılığı olmadığı için kısa sürede her şey yine alışılmışa döner. Milletçe balık hafızalıyız, unutur gideriz.

Futbolcuların her yenilgiden sonra “önümüzdeki maçlara bakacağız” dedikleri gibi, bir sonraki felakete kadar yaşanan bu acıları, gündemimizden çıkarırız.

Öyle olmadı mı? İşte peş peşe yaşanan deprem felaketleri sonrasında verilen demeçlere, sözlere, vaatlere bakın! Hiçbir şey değişmemiş umursamazlığın sonuçlarını tekrar tekrar yapmaya devam etmişiz.

Yalnız depremler mi! Günlerdir yazılı ve görsel basında son 20-30 yıl içerisinde milletçe yaşadığımız felaketlerin listeleri yayınlanıp duruyor. Sel felaketleri, göçükler, maden kazaları, infilaklar hele bir de eş dost iki kadeh bir şey içip güzel bir yemek yiyelim diye oturduğumuz sofralarda sahte içki tuzağına düşmemiz var ki say sayabildiğin kadar. Hangisinden ders çıkarmışız. Durumumuz bir fıkradaki kişinin deyişine benziyor. İdama mahkûm edilen kişiye infazdan önce sormuşlar; Bir diyeceğin var mı? diye. “Ha bu bana ders olsun” demiş.

Dönemin Federal Almanya’sının başkenti Bonn’da Büyükelçiliğin Ekonomik ve Ticaret başmüşaviriyim. İkili ekonomik ilişkiler Bakanlığından dostluğumuz olan bir yetkiliyle sohbet ediyoruz. Bir ara söz iki ülkedeki yaşamın nasıl olduğuna geldi. Ben sizin hayatınız tek düze, hiç heyecan yok dedim. Sizinki nasıl diye sorması üzerine, başladım anlatmaya, o dönemlerin Türkiye’sinde suların sık sık kesilmesi nedeniyle duş yaparken nasıl sabunlu kaldığımızı, elektrikler kesilince asansörün içinde kurtarılmayı beklediğimizi, aracımızın çoğu kez önüne park edildiği için nasıl problemler yaşadığımızı, trafikteki o yıllardaki kapışmaları, söz düellolarını, kovalamacaları anlattıkça anlattım. Adamcağız dinledi dinledi sonunda “Doğru sizin hayatınız heyecanlı, renkli, ancak ben bizim tek düze renksiz hayatımızdan memnunum ”dedi.

Ona bir de bu maceralı hayatımızın nasıl ucuza gittiğini nasıl kitleler halinde öldüğümüzü, yaşamımızın üç on para değerinin olmadığını anlatsaydım ne derdi acaba?

Son yıllarda mezarlıkların kapılarının üzerinde yazdıkları gibi ”Her nefis birgün ölümü tadacaktır” kabul. Ancak bu kadar ucuz olmamalı, baharındaki çiçeklerimizi böylesine akıl almaz şekilde yaşamdan koparmamalıyız.

Yoksa Cahit Sıtkı Tarancı’nın dizelerinde olduğu gibi;

“Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerede, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak.
Taht misali o musalla taşında.”

ölüm kaderimiz de böylesine pisi pisine olanı değil.

 

Hakkında admin

Türk Dışticaret Vakfı

Cevapla

Scroll To Top