O. Ertuğrul ÖNEN
Günümüz Türkiye’sinde spor denilince “varsa futbol yoksa futbol”, aklımıza başka bir şey gelmiyor. Belki biraz da basketbol, hani o da topla oynanıyor ya!
Bireysel sporlara dönüp bakan yok. Oysa futbol Edirne’yi geçen başarılara nadiren ulaşırken, esas başarıları önemsemediğimiz bireysel dallarda yaşıyoruz. Yıllardan bu yana inişli çıkışlı gidişatına rağmen güreşte Avrupa, Dünya ve Olimpiyat şampiyonları çıkarıyor, madalyalar alıyoruz.
Büyük halterci Naim Süleymanoğlu’nun gelişi ile halterde yıllarca önemli başarılara imza attık. Keza karate, tekvando gibi spor dallarında küçümsenmeyecek sonuçlar elde ettik.
Ne var ki, olimpiyat oyuncularının ana dallarını oluşturan atletizm, yüzme ve jimnastik sporlarında hemen hemen hiç yoktuk.
Komşumuz 10 milyonluk Yunanistan bile bu dallarda bizden çok daha başarılı.
Sebep ne derseniz, her şeyden önce gençlerin bu sporları yapmasını sağlayacak yeterli tesis, altyapı ve yetişmiş hocanın bulunmayışıdır. Tesisiyle, hocasıyla gerekli koşulları hazırlamazsanız zaten bu yarışı baştan kaybetmişsiniz demektir.
Diğer bir neden ise, spor kulüplerimizin bu spor dallarına ilgi göstermemesi, sporcu yetiştirmeyi, bu spor dallarında rekabeti sağlamayı hedeflemiş olmamalarıdır. Belediyelerimiz, hatta bunlardan şehirlerinde profesyonel futbol kulüpleri bulunanlar bile rağmen, profesyonel futbol takımı kurmayı her ne hikmetse marifet saymış, himayeye esas gereksinimi olan bu dallara destek olmayı akıl edememişlerdir.
En nihayet ülkenin görsel ve yazılı basını da futbolla yatıp futbolla kalkmaktan öte bir düşünceye sahip olmadığından, gençleri bu olimpik spor branşlarına özendirecek, heveslendirecek bir ortam yaratılamamıştır. Oysa herkesçe bilinen atasözümüz “Marifet iltifata tabidir” demez mi?
Geçmişte basınımız futbolun dışındaki spor dallarına da şaşı bakmazdı. Ben Fransa bisiklet turunu haftalarca gazetelerden âdete sürekli bir serüven okurcasına izlerdim. Jacques Anquetil’leri Eddy Merckx’leri canlı veya televizyonlardan izleyemedik. Ama gazetelerin o güzel anlatımları ile onlara imrenir, hayranlık duyardık.
Kim bilir kaç çocuk, kaç genç bu sayede onlara özenip bir gün bunlar gibi olabilmek için bu sporu yapmaya başlamışlardır.
İşte bizlere bu sporu sevdiren, yazılı basının o günkü usta kalemlerinin bu yarışları çok sürükleyici ve bilgi dolu üslupla bize tanıtmış olmalarıdır.
Atletizmde Türkiye şampiyonaları, Balkan ve Akdeniz oyunları, zaman zaman yapılan kulüpler arası yarışmalar o günün yazılı basınında geniş bir şekilde yer alırdı. Biz bugün dahi isimlerini unutmadığımız o yılların başarılı rekortmen atletleri Cahit Önel’leri, Ekrem Koçak’ları, Muharrem Dalkılıç’ları, Gül Çıray’ları o yılların yazılı basının sporu sadece futboldan ibaret görmeyen anlayışından ve yaklaşımından dolayı tanıyıp sevdik, atletizm yarışmalarına ilgi duyduk.
Bugün bir profesyonel futbolcunun her şeyi haber olurken, bir maçın hakem kararları “geri al, ileri sar” diye saatlerce ve haftalar boyu tartışılırken, diğer spor dalları ve buralarda yaşananlar spor basınımızın ne kadar ilgisini çekmektedir?
Spor basınımıza “Futbol Basını” demek daha doğru değil midir?
Bu yazıyı yazmaya beni yönlendiren, son günlerde jimnastikte sporcularımızın elde ettikleri bizi gururlandıran başarılardır.
Ferhat Arıcan, İbrahim Çolak, Ahmet Önder, Ümit Şamiloğlu ve Abdelrahman Elgamal’dan oluşan Artistik Jimnastik Milli Takımımız Mersin’de düzenlenen Avrupa Erkekler Jimnastik Şampiyonası’nda takım halinde toplam sekiz madalya alarak ikinci olarak gümüş madalya alırken, Ferhat Arıcan paralel bar aletinde, İbrahim Çolak ise halkada altın madalyanın sahibi oldular.
Bir güzel haber de Kiev’den geldi. Burada yapılan Avrupa Ritmik Jimnastik Şampiyonası’nda Ritmik Jimnastik Grup Milli Takımımız Avrupa şampiyonu olarak altın madalyayı alma başarısı elde etti. Duygu Doğan, Azra Akıncı, Peri Berkin, Nil Karabina ve Eda Asar’dan kurulu milli takımımız böylece bir ilke ve bir tarihi başarıya imza attılar.
Sporcularımızın ve bu başarıyı yaratan ekibin başı olan federasyon başkanı Suat Çelen’in sıradan bir futbolcu kadar tanınırlığı var mı? Halen sıradan bir futbol olayı kadar ilgi görüyorlar mı?
Son günlerde Budapeşte’de pisinlerde fırtına gibi esen, Avrupa rekorları kırıp altın madalyalar alan Emre Sakçı diye bir yüzücümüz var. Sporcusu olması itibariyle Fenerbahçe’nin sahip çıkıp onu onurlandırmaya çalıştığı bu sporcumuz da ne yazık ki gerçekte bir futbol basını olan spor basınımızdan gereği kadar ilgi görememiştir.
Oysa, olimpiyatların iki ana dalında bu başarıları yakalayan sporcularımızı öylesine onurlandırıp sahiplenmeliyiz ki, tüm çocuklar ve gençler bir gün onlar gibi olmaya özensinler; bu başarılı sporcuların adlarını, yaşam hikâyelerini yazılı ve görsel basın bıkmadan yılmadan tekrarlasın ve onları tanımayan kimse kalmasın.
Ama nerede! Yine futbolla yatıp futbolla kalkıyoruz.
Edirne’nin ötesinde esamemizin okunmadığı bir spor dalına bu kadar ilgi gösterirken; bizi olimpik sporlarda başarıdan başarıya koşturan sporcularımıza şaşı bakıyoruz.
Bu başarılı sporcularımızı tek tek yürekten kutluyor, başarılarının devamını diliyorum.
Onlar yetiştiren antrenörlerine, hocalarına, yöneticilerine ve tabii ki ailelerine şükranlarımı sunuyorum.
Basınımız teslim etmese de tarih size hak ettiğiniz değeri verecektir.