o. Ertuğrul ÖNEN
Araya bayram girmesi nedeniyle ard arda olmasa da genleri yaşadıkları ile direnç kazanan milletimizin tarih boyunca ve son devletimizin yüzyıllık yaşamı süresince karşı karşıya kaldığı siyasi zorluklara ve doğal afetlere değinmiş ve sıranın ekonomik felâketlere geldiğini ifade etmiştik.
İşte şimdi serinin bu üçüncü yazısında sıra cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana yaşadığımız hayatımızı zorlaştıran yokluk ve yoksullukla sınanmamıza neden olan ekonomik buhran ve krizlere gelmiş bulunuyor.
Birçoğunuz mutlaka yaşınız itibariyle cumhuriyetin kuruluşuna kadar giden o günleri yaşamadınız ama bu sizlerin de ekonomik kriz yaşamayacağınız sonucunu doğurmaz. Her Türkün dünya krizlerini bir yana bırakın milli krizler yaşaması onun kaderinin bir parçasıdır. Şu anda bile bir krizin pençesinde değil miyiz?
Zaman zaman dünyanın bir köşesinde patlayan ve bizi de etkisi altına alan ekonomik krizler yaşadığımız bir gerçektir. Ancak, biz bağışıklık sistemi zayıflamış insan örneğin bu krizleri kendimizden kaynaklanan nedenlerle daha ağır atlatırken, üstüne bir de milli krizlerimizle yüzleşmek zorunda kalıyoruz. Genellikle ödemeler dengesizliğinin yol açtığı bu milli krizlerimize bazen finans sektörü zafiyetleri kimi zaman kamu kesiminin iki yakasını bir araya getirememesi, çoklukla da üretmeyen ekonominin hastalıklarının yol açtığını görüyoruz.
Türkün ateşle imtihanı deyişine uygun olarak işte Türkün ekonomik krizlerle sınanması diye tanımlayacağımız yaşadığımız bu krizlere kısaca bir göz atalım.
1929 Buhranı
ABD kaynaklı olup, Avrupa’yı da içine alan bu kriz esas itibariyle finansal tabanlı olup krizin iyi yönetilememesi ile de etkilerini genişleterek tüm dünya ekonomilerini sarsar hale gelmiştir. O tarihte ekonomik gelişmesini henüz tamamlayamamış bir tarım ülkesi olan Türkiye’nin dünya ekonomilerinde yaşanan durgunlukla tarım ürünleri fiyatlarının gerilemesi sonucunda ihracat gelirleri büyük oranda düşmüş, TL değer kaybetmiştir. Bu genç cumhuriyetin yaşadığı ilk ekonomik krizdir. Bu gelişmelerin sonucu ekonomide kamunun ağırlığının artırıldığı bir modele geçilmiştir.
1946 Krizi
1939’dan 1945 yılına kadar 6-7 yıllık bir süreçte devam eden 2.Dünya Savaşı tüm dünya ekonomileri gibi genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomisini de negatif olarak etkilemiştir. Genç nüfusun askere alınması, askeri ihtiyaçların öncelik kazanması sonucu tarımsal üretim savaş sonunda 1939 yılına göre %41, GSYİH ise %29 gerilemiştir. Çoğu savaşta olan ülkelerle dış ticareti yarıya düşmüştür ve 1946 yılında cumhuriyet tarihinin ilk devalüasyon yaşanmış ve TL’nin değeri %117 oranında düşürülmüştür.
Gerek 1929 buhranı gerekse 1946 buhranı nedensel olarak dış kaynaklıdır. Ancak henüz ekonomik gelişmesini tamamlayamamış olan cumhuriyetin bu krizleri atlatması kolay olmamıştır.
1958 Krizi
İthalata dayalı bir kalkınma stratejisi takip eden Demokrat Parti iktidarının bu politikası sonucunda döviz rezervleri hızla erimiş dış borç ana para ve faiz ödemeleri yapılamaz hale gelmiş, enflasyon artmış, ithalatın tıkanması sonucu karaborsa hortlamış ve sonuçta ilk kez IMF’nin kapısı çalınmıştır. İktisadi istikrar tedbirlerinin yürürlüğe konulması sonucunda TL %220 oranında devalüe edilerek bir dolar 9 TL’ye yükseltilmiştir. Ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklar sonunda 27 Mayıs 1960 askeri darbesi gelmiştir.
1970 Devalüasyonu
İhracatı artırmak ithalatı kısıtlamak ana amacı yanında artan petrol fiyatlarının gelişme yolundaki ülkelerin ekonomilerinde yaptığı olumsuz etkilerin de baskısıyla 12 yıllık devalüasyonsuz bir dönemin ardından Türkiye 10 Ağustos 1970 tarihinde TL’nin değerini %66 oranında devalüe ederek üçüncü devalüasyonuna imza atmıştır.
1974 Krizi
Arap ülkelerinin İsrail’le yaşadığı gerilim ve savaşlar sonucu petrol fiyatları dörde katlanmıştır. Türkiye’nin bu yıl içinde Kıbrıs Barış Harekâtını yapması sonucu maruz kaldığı ABD ambargosunun da etkisiyle işsizlik artmış enflasyon artışı hız kazanmış ve Türkiye ödemeler dengesi krizi yaşamaya başlamıştır.
1980 Krizi
70’li yılların sonu derinleşen petrol krizinin etkisiyle ekonomimiz de meydana gelen dış ödemeler dengesi sorunları büyümüş, iç piyasada akaryakıt, yağ, ampul gibi birçok zaruri ihtiyaç maddesi bulunmaz olmuş, karaborsaya düşmüştür. CHP iktidarının yapılan ara seçimlerde hezimete uğraması sonucunda yenilenen seçimlerde iktidara gelen Demirel hükümeti ekonomi tarihine 24 Ocak kararları diye geçen önlemleri yürürlüğe koymuştur. Bu meyanda TL bir devalüasyon daha yaşamış ve değeri dolar karşısında %33 oranında düşürülmüştür.
1982 Bankalar Krizi
24 Ocak kararları ile mevduat ve kredi faizlerinin serbest bırakılması bankalar dışında türeyen bir kasa bir masa yüzlerce bankerin piyasaya çıkarak bir saadet zinciri kurmalarına ortam hazırlamıştır. Rekabetle ve sistemin döndürülebilmesi için faizler çılgınca artırılmış ve o tarihlerdeki ekonomi yönetiminin bu gelişmelere seyirci kalması sonucu 300 bin kişi o günün parası ile 62 milyar TL kaybetmiş ve 250 banker batmıştır. Dönemin maliye bakanı “halk kumar oynadı ve maalesef kaybetti” şeklindeki bir veciz söylemle durumu açıklamıştır.
1994 Krizi
Kamu harcamalarının GSYİH içerisindeki payının iki yılda neredeyse iki katına çıkması, bankaların yüksek faizle mevduat toplama yarışı içinde olmaları kamunun borçlanma maliyetlerini artırarak istikrarsızlığın fitilini ateşlemiştir. Merkez Bankasının çabaları da faizlerin indirilmesine yeterli olmayınca emisyona yani para basma yoluna gidilmiştir. Dolar bir günde %14 değer kazanmış, faizler yüzde üç yüz, dört yüz gibi rakamlarla ifade edilir düzeye yükselmiştir. Dolar ise birkaç ayda 8 binden 38 bin liraya çıkmıştır. Unvanı ekonomi profesörü olan başbakan Tansu Çiller Türk ekonomisine kara bir dönem yaşatmıştır. Sonunda IMF’in önünde hizaya girilmiştir.
2000 Krizi
Yönetimin vaktinde önlem alamaması sonucu yaşanan ve derinleşen bir finansal kriz olarak ortaya çıkmıştır.
Bankacılık sektörünün zayıf yapısı ve sistemin işleyişinde görülen eksiklikler sonucunda 2000 yılı aralık ayında gecelik repo faizi %1700’e yükselmiş İMKB endeks %26 oranında düşmüştür.
Yükümlülüklerini yerine getiremeyen bankalara el konularak bir bir TMSF’ye devredilmiştir. Sonunda yeniden IMF’e muhtaç hale gelindi.
2001 Krizi
Siyasal bir tartışma ile ortaya çıkan bu kriz dövize yönelik talebi tetikledi. Ülkenin toplam döviz rezervlerinin %40’a yakın bir bölümü oluşan bu taleple eridi. Gecelik faizler %7000 gibi akıl almaz düzeylere ulaştı. Kurun dalgalanmaya bırakılması ile dolar kuru yaklaşık %40’lık devalüasyonla bir milyon TL sınırına ulaştı. İMKB endeksi %30 oranında değer kaybetti. Türk ekonomisi beceriksizlik ve öngörüsüzlük sonucunda tüm dengelerini kaybederek temelinden sarsıldı.
2007/2008 Krizi
2007 yılında başlayıp esas etkilerini 2008 yılında gösteren bu kriz dış odaklı bir krizdir. Mortgage kredilerinden baş gösteren sıkıntı ile başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerde baş gösteren likidite sorunları 2008 yılında ağırlaşarak sürdü. Eylül 2008 de ABD tarihinin en büyük iflası olarak kayda geçen 613 milyar dolarlık Lehman Brothers adlı yatırım bankasının iflası ile doruğa çıkmıştır. Bu krizden Türkiye nispeten daha az etkilenmiştir. Ancak, kriz öncesi 1.20 TL dolaylarında seyreden dolar kuru, krizle birlikte 1.70 TL düzeylerine çıkmıştır.
Küresel krizin etkileriyle küçülen dünya ticaretinden olumsuz olarak etkilenen ülkemiz de cari açık, eksi büyüme, işsizlik ve yoksulluk suretiyle bu krizden nasibini almıştır.
Aziz Türk Milleti Cumhuriyetin kuruluşundan 2018 yılına kadar 11 adet kriz yaşamıştır. Bunların enflasyon, işsizlik, yoksulluk olarak ağır yükünün altında ezilen halkımız acıdır ama artık bu krizlere karşı da direnç kazanmıştır denilebilir.
Ben tüm bu krizlere ancak birkaç satırla değinebildim. Her birini uzun uzun anlatmaya, etkilerini irdelemeye bu yazının kapsamı elvermediği için ancak bu kadarıyla yetinmek durumunda kaldım.
Birçoğunuz halen yaşadığımız krizi unuttuğumu düşüneceksiniz.
Yaşadığımız ve etkilerini tüm hücrelerimizde hissettiğimiz bu krizi unutur muyum? Onu gelecek hafta özel olarak ele alıp sizlerle paylaşacağım.
Krizsiz bir gelecek dileğiyle.