O. Ertuğrul ÖNEN
Bugün ülkemizin gururu milli bir banka olarak tanıdığımız Türkiye İş Bankası, cumhuriyetin bu ülkeye büyük hizmetler sunan hemen her kurum ve kuruluşunda olduğu gibi, Büyük Atatürk tarafından temelleri atılan, hayata geçirilen, nerede ise bir asra yakındır bu ülkeye hizmet eden asırlık bir çınardır.
Benim yaşımdaki hemen herkes gibi ben de Türkiye İş Bankası’nı “damlaya damlaya göl olur” sloganıyla halka aşılamaya çalıştığı tasarruf fikrinin sembolü olan, halen bir örneğini sakladığım İş Bankası kumbarası ile tanıdım. Bir tarafından o günün koşullarına göre pek olası olmamakla beraber kâğıt para atılabilen bir ağzı varken, esas ince çizgi gibi boşluktan metal paraları atardık.
Bankaya götürülüp kumbaranın açılması ve içinden çıkan paraların hesaba yatırılması ayrı bir mutluluktu.
Büyük Atatürk, Osmanlı İmparatorluğu’ndan ne yazık ki ne önemli bir sanayi varlığı, ne de finansman konusunda güçlü, uzmanlaşmış kurumlar devralabilmişti.
Bunun içindir ki, daha Lozan Antlaşması yapılarak barış sağlanmadan, 1923 yılının Şubat ve Mart aylarında İzmir İktisat Kongresini toplamıştır.
Bu kongre kalkınmacı amaçlar ortaya koyan, ekonominin sanayi, tarım, finansman tüm kesimlerinde denetimin milli unsurlar elinde olmasını hedefleyen kararlar almıştır. İşte bunlardan biri de Türk sanayisinin ve ticaretinin desteklenmesi amacıyla bir milli banka kurulmasıdır.
Falih Rıfkı Atay’ın anlattıklarına göre 1 milyon TL sermaye ile kurulan Türkiye İş Bankası’nın kuruluşunu mümkün kılan, Büyük Atatürk’ün şahsına Hint Müslümanları tarafından gönderilen 250.000-TL’dir.
“Siz bakir alanlarda uğraşacak her şeyiyle milli bir bankasınız. O halde bu bankanın ismi Türkiye İş Bankası” olsun diye bankanın isim babalığını yapan da o büyük insandır. 26 Ağustos 1924 tarihinde resmi başvurusunu yapan Türkiye İş Bankası 9 Eylül günü istasyon caddesinde ilk şubesini açarak 10 personelle faaliyete geçmiştir.
Bankanın ilk genel müdürü kurtuluş savaşımızın önemli kişiliklerinden Galip Hoca diye namlanan dönemin iktisat vekili Celal Bayar’dır.
İktisat vekilliğinden ayrılıp küçük, ne olacağı belli olmayan bir yapının başına geçmek bir tenzili rütbe gibi görülebilir. Ancak o Büyük Öndere,
– Ben sizin emrinizdeyim. Nerede derseniz orada çalışırım der.
Bunun üzerine Atatürk
– Haydi, işe başla. Göreceksin muvaffak olacaksın der ve devamla,
– Bu iş için lazım gelen bütün kaliteler sende vardır. Ben senin namusuna ve ahlakına kayıtsız itimat ederim. Diye ona güvenini ifade eder.
İşte iki büyük insanın harcında mayası bulunan bu büyük kuruluş o günlerden bu günlere gelmiştir.
Türkiye İş Bankası ülkemizde madencilik, sanayi ve ticaret sektörlerinde öncü görevler üstlenmiş, Büyük Atatürk’ün bankanın ilk genel müdürü Celal Bayar’a ifade ettiği güveni boşa çıkarmamıştır.
Bugün 22’si yurt dışı olmak üzere 1336 şubesi, 24.399 personeli 4.5 milyarı ödenmiş 10 milyar TL’lik sermayesi ile 400 milyar TL’lik bir varlığa ulaşarak Türk ekonomisinin lokomotif kurumlarından biri haline gelen Türkiye İş Bankası bir asırdır sürdürdüğü katkılarını katlayarak devam ettirmektedir.
Bu kutlu kuruma benim tek serzenişim Türkiye Cumhuriyeti Başkentini herkesten önce adeta başkalarına da yol gösterir, yön verir gibi terk etmesi olmuştur.
Bugün gelişmiş ülkelerde banka yönetimleri belli merkezlerde toplanmakla beraber, bunun dışında kalan birçok banka ve kredi kurumu örnekleri görülmektedir.
Günümüzün çok gelişen iletişim ve ulaşım imkânları dikkate alındığında Atatürk’ün bankasının onun şehrini terk etmemesi gerektiğini düşünenlerdenim.
Ben Türkiye İş Bankası’nı eskiden olduğu gibi o şirin kumbarası ve Ulus Meydanı’nda kişilikli bir duruş sergileyen o güzelim tarihi binasıyla hatırlamaya devam edeceğim.