O. Ertuğrul ÖNEN
27 Aralık 1919 günü Dikmen sırtlarında coşkulu bir kalabalık tarafından karşılanan Mustafa Kemal Paşa seymenlerin “Vatan uğrunda ölmeye geldik” bağrışları ile bu kente duyduğu güvenin boşuna olmadığını anlamıştı.
Tarihi on bin yıl öncesine giden bu önemli merkez de Osmanlı yönetiminin Anadolu’ya sırt çevirmiş anlayışından nasibini almıştı. O tarihlerde Ankara, kalenin etrafında yer alan kerpiç evlerden oluşan sıtmanın ve en küçük bir rüzgârda toz bulutlarının egemen olduğu zavallı görünümlü bir kasabaydı. Ama daha 1073 tarihinde nerede ise İstanbul’dan dört asır önce Türkleşmiş kadim bir Türk kentiydi.
İnsanı, havası ve kalesi gibi sert ve mert özbeöz bir Türk yurduydu. Anadolu’nun işgal zilletine ilk tavır alan yiğit beldelerinden biriydi.
Mustafa Kemal ile bu yiğit kent, kahramanını ve önderini bulmuştu. Bugün yaşadığımız topraklar halen bir Türk yurdu ise ve hepimizin öğünç duyduğu Türkiye Cumhuriyeti diye bir devletimiz varsa bunların hamurunun karıldığı, mayasının tutulduğu yerdir Ankara. Ankara Türk milletinin demokrasi ile tanıştığı çağdaş bir kenttir.
Her bir yanı kurtuluşun ve cumhuriyetimizin izlerini taşıyan eserler ve onları anımsatan isimlerle bezenmiştir. Birinci ve ikinci meclis, bir süre Büyük Atatürk’ün aziz na’şını barındıran Etnografya Müzesi, Çankaya Köşkü, Atatürk Orman Çiftliği (pek bir şey kalmadı ya) Çubuk Barajı, Ankara Palas ve nihayet Rasattepe’den sevdiği Ankara’yı üç yüz altmış derecelik bir açıyla gören Anıtkabir.
Ya isimler Ulus, Zafer Meydanı, Dumlupınar Bulvarı, Atatürk Bulvarı, Anafartalar, Anıtkabir, Sakarya, Milli Müdafaa Caddesi ilk ağızda aklıma gelenler. Hangi kent bu kadar kurtuluş ve kuruluşuyla özdeşleşmiştir.
O Ankara’yı yoktan var etti. İnatla, ısrarla, sevgiyle ve kendisini hemşeriliğe kabul eden bu kente olan vefasıyla adeta yoktan tüm kurum ve kuruluşlarıyla çağdaş bir kent yarattı. Kendisinden sonra gelenlerden birçoğunun imar ihanetlerine rağmen Ankara bir bilim, kültür, sanat ve ticaret kenti olarak önemini korumaya devam etmektedir.
O büyük insan daha cumhuriyet ilan edilmeden 13 Ekim 1923’de bir kanun teklifi verdirerek, Ankara’nın Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olmasını yasalaştırmıştır. Günümüzde Anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddelerinden biri de budur. Ankara Türkiye Cumhuriyeti var oldukça (inşallah sonsuza kadar) başkentimiz olmaya devam edecektir.
Ankara’nın içini boşaltarak onun kurtuluş savaşında ve kuruluş yıllarında oynadığı rol ve değer küçültülemez.
Üzüntümüz, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası gibi egemenliğin sembollerinden biri sayılan bir kurumun Ankara’dan taşınmaya kalkması kadar, bizzat Atatürk’ün katkı ve talimatı ile kurulan T. İş Bankası’nın mazisini hiç sorgulamadan Ankara’yı terk etmiş olmasıdır.
Bu kent yurttaşının nazarında “Ankara’nın taşına bak, gözlerimin yaşına bak” dizelerinin “Ankara, Ankara güzel Ankara senden yardım umar her düşen dara” dizelerine çevrilmesini sağlayan yerdir. Hemşerisi olduğu bu kentin orta yerinde yükseklerden bize bakan, devrimleri ve söylemleriyle bize ışık tutan, yüreğimizi ve yolumuzu aydınlatan Ulu Önderimiz Atamız, Ankara’mızın bağrında olduğu müddetçe bu kent değerinden hiç bir şey yitirmeyecektir.
Başkent oluşunun doksan sekizinci yılını kutluyorum yiğit Ankara. Şurada dalya demeye iki yıl kaldı.
Başkentliğin Cumhuriyetimiz gibi daim olsun.