o. Ertuğrul Önen
Ulusal televizyon kanallarında her gün ne kadar dizi dönüyor bileniniz var mı?
Doğrusu ben de saymadım. Ancak, sabah, öğleden sonra, akşam, gece hangi saatte açarsanız açın bu kanallarımızda dizi gösterimi eksik değildir.
Yapımcılar ve yayınlayan kanallar için kârlı bir iş olmalı ki bu kadar çok sayıda diziye yayınlarda yer veriliyor.
Gelelim bu dizilerin halkımıza ne verip ne aldığına.
Doğrusu ben bu dizileri izleyince ülkemizin zenginliği, halkımızın gösterişli yaşayışı ile gurur duymuyorum desem yalandır.
Nasıl gurur duymam! Dizilerimizin kahramanlarının neredeyse tamamı İstanbul’da Boğaz kenarında ya yalılarda ya boğaza kartal yuvası gibi tepeden bakan saray yavrusu evlerde oturuyorlar.
Bu evlerde onlarca özel giyimli aşçılar, hizmetçiler, kapıda bekleyen jilet gibi giyimli güvenlik görevlileri, en lüksünden araç filoları.
Dizilerimizi Amerika’da, Avrupa’da izleyenler herhalde kıskançlıktan çatlıyor ve ancak bir yandan da bu kadar zengin ülkenin çocukları iş ve aş bulmak için niçin bizim kapılarımızı zorluyorlar diye düşünüyorlardır.
Dikkatimi çeken bir diğer husus ise bu dizilerin çoğunun altında ‘’Gerçek olaylardan uyarlanmıştır’’ diye yazıyor olmasıdır. Yani demek istiyorlar ki anlattıklarımız atmasyon değil bizim halkımız gerçekten böyle zengin gösterişli bir yaşam sürmektedir.
Bunların hepsi kabulüm. Yalnız anlayamadığım bu gösterişli hayatın sahibi ailelerin, kişilerin düşmanlarını, sevmediklerini devletin kolluk güçlerine, yargısına hiç gerek kalmadan bizzat cezalandırma hakkına nasıl sahip olduklarıdır.
Bu dizilerin hemen her bölümünde bu itibarlı, güçlü ailelerin, kişilerin talimatlarıyla onlarca kişi katledildiği halde bu insanlara kimse ‘’Kardeşim siz bu insanları hangi yetkiyle’’ katlediyorsunuz diye sormuyor ve bu kişiler daha da itibarlı, daha korkulan, sözünün üzerine söz söylenemeyen olarak yaşamaya ve hüküm sürmeye devam ediyorlar.
Zaman zaman bu dizilerin geçtiği ülke başka bir ülke mi? Ya da ülkemiz gerçekten böyle de benim mi haberim yok diye şaşkınlık gösterdiğim olmuyor değil.
Ancak, haberlerde izlediğimiz Türkiye’de dizilerle yarışır şiddet ve ürkütücü görüntüler sergileyerek ‘’Evet Türkiye o dizilerde izlediğimiz Türkiye’den çok da farklı değil’’ demiyor mu?
Sokaklarımız eski vahşi batıdan farksız. Herkes silahlı. Küçük nedenler bile silahların çekilmesi için yeterli. Balkona asılan halıdan kafasına su damlayan adam balkonu kurşunlamakta tereddüt etmiyor. İki aile barışmak için bir araya geliyor, ardından silahlar çekiliyor 3 ölü 5 yaralı. Trafikte her an bir silahlı tehditle karşı karşıya kalmanız yüksek olasılık.
Bir pencereden bakarsanız Türkiye bu, diğer pencereden bakarsanız bu defa çok farklı bir Türkiye ile karşılaşırsınız.
O Türkiye’de diplomalı işsizler ordusu her geçen gün büyürken, yıllarca alın teri ve emekle hak ettiği emekliliğini yaşayamayanlar bir sosyal yara haline gelmişken, ücretlilerin aldığı ücretler ev kiralarını bile karşılayamazken bu gerçeklere gözünü kapayan, sırtını dönen ve bizi aklımızla, mantığımızla alay ederek uyutmaya çalışanlara ne demeliyim bilemiyorum.
Bir çift söz de (RTÜK) Radyo Televizyon Üst Kuruluna; bira kutularını, içki kadehlerini buzlatan RTÜK eldeki otomatik silahları, yerlerde kanlar içinde yatan maktulleri, türlü gaddarlıkları görmezden geliyor.
Ne diyeyim bilemiyorum.
Deveye sormuşlar ‘’Boynun neden eğri’’ diye ‘’Nerem doğru ki’’ diye cevap vermiş.
O misal işte.