Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors
Son Haberler
Buradasınız: Anasayfa / Haftanın Yazısı / TÜRKİYE’NİN PLANLI EKONOMİ GEÇMİŞİ

TÜRKİYE’NİN PLANLI EKONOMİ GEÇMİŞİ

O. Ertuğrul ÖNEN

 Uzun yıllardır yaşamımıza girmiş olan bu kavramı önce kelime kelime irdeleyelim. Planın sözlük karşılığı “Bir işin, bir eserin gerçekleştirilmesi için uyulması tasarlanan düzen olarak ifade edilmiştir”.

Planlı ekonomi ise farklı şekillerde ifade edilebilmektedir.

Örneğin, planlı ekonomiyi “Kaynak dağılımı fonksiyonunun serbest fiyat mekanizmasının işleyişiyle değil, merkezi karar alma süreciyle belirlendiği ekonomilerdir” diye ifade eden bir tanım olduğu gibi “üretim faktörlerinin tümü veya büyük kısmının devlet denetiminde bulunduğu, üretim ve dağıtım kararlarının devlet tarafından alındığı ekonomik sistemlerdir” diye tanımlayan bir bakış açısı da vardır.

Yukarıda kısaca değindiğimiz planlı ekonomi tanımlarından ikincisi daha çok, eski sosyalist blok ülkeleri ve diğer sosyalist ve komünist üçüncü dünya ülkelerinde en katı şekilde uygulama alanı bulmuştur.

Ekonomik planlama kaynakları kıt toplumlarda, bu kaynakların toplum gereksinimlerine göre en verimli şekilde kullanılması amacına yönelik olarak bir zorunluluk şeklinde ortaya çıkmıştır.

Nitekim genç Türkiye Cumhuriyeti de daha resmen kurulmadan, ekonomide planlama olgusu ile karşı karşıya gelmiştir.

Lozan Konferansı henüz sonuçlanmadan ve Cumhuriyet daha kurulmamışken Büyük Atatürk’ün talimatları ile 17 Şubat – 4 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir’de toplanan İktisat Kongresi, aldığı kararlarla yokluklar içerisindeki Türkiye’nin ekonomisine hedefler koymuş, bir nizam getirmiştir.

1923’den ilk 5 yıllık planın kabul edildiği 1932 yılına kadar devam eden dönemde ülkenin doğal kaynaklarının en iyi şekilde kullanılması ve bu kaynaklara dayalı sanayiye öncelik verilmesi, dengeli bir gelir dağılımı sağlanarak, istikrarlı bir şekilde kalkınmanın sağlanması hedeflenmiştir.

Bu dönemde Osmanlı’dan devralınan enkaza rağmen Türkiye Cumhuriyeti ekonomik istikrarını sağlayarak alt yapı çalışmaları ve reformlara hız vererek verimli bir dönem geçirmekle beraber hür teşebbüsün gelişememesi, yeterli sermaye birikimimin sağlanamaması Genç Cumhuriyeti yeni arayışlara itmiştir.

1929 Büyük Dünya Ekonomik buhranı ile tüm Dünya ekonomisinin sarsılması doğal olarak Türkiye’yi de derinden etkilemiştir.

Bu gelişmeler ve zorunlulukların sonucu 1932 yılında Sovyetler Birliğinden çağırılan Prof. Orlof başkanlığındaki bir heyet Türkiye’ye gelerek, Türkiye de kurulacak sanayiye yönelik bir raporu İktisat Vekili Celal Bayar’a sunmuşlardır. Birinci 5 yıllık planın temelini oluşturan bu raporu uygulama görevi Sümerbank’a verilmiştir.

Bu sayede daha sonra KİT (Kamu İktisadi Teşebbüsü) olarak nitelenecek bir dizi devlet kuruluşu sanayi ve hizmet sektöründe devreye sokulmuş, Sümerbank bünyesinde dokumacılık, toprak mamülleri gibi hammaddesi yurdumuzdan temin edilebilen sanayiler kurulmuştur.

Bu arada üretim ve hizmet sektöründe ve özellikle demiryollarında yabancı hisseler satın alınarak millileştirilmiştir.

1936’da ikinci 5 yıllık plan hazırlanmış ancak 2. Dünya Savaşı’na denk gelen bu dönemde bu planın uygulanması mümkün olmamıştır.

1923-1938 arasında kalan Cumhuriyetin altın yıllarında Türkiye’nin çağdaş altyapısının, sanayisinin, finans sektörünün temelleri başarı ile atılmıştır.

Bir pamuk ülkesi olmasına rağmen vatandaşının giyeceği kumaşı, bezi, kullandığı tuğlayı, kiremiti, çayına attığı şekeri üretemeyen toplu iğne bile yapamayan Türkiye, bu dönemde Çağdaş Sanayileşme olgusuyla tanışmıştır.

Atatürk’ün ekonomik anlayışının temelini hiçbir zaman Sovyet tipi bir planlama oluşturmamıştır.

Nitekim İzmir İktisat Kongresi’nde onaylanan “Misak-ı İktisadi” ile kabul edilen politika mülkiyet haklarına saygılı, özel girişime öncelik veren ve onu koruyan bir anlayışı öngörmektedir.

Ancak, yukarıda da belirttiğimiz üzere hür teşebbüsün gelişmemiş olması, sermaye birikimimizin yetersizliği, toplumun kamu, özel tüm kaynaklarının kısıtlı olması itibariyle bu kaynakların en verimli bir şekilde öncelikli hedefler için kullanılması zorunluluğu Atatürk’ü planlı ekonomi fikrine getirmiştir.

Burada amaç Devletin öncülüğü, Devletin yatırımcılığı ve işletmeciliği ile ekonominin istenilen hedeflere ulaşmasını sağlamaktır.

Esasen Atatürk “Bizim izlediğimiz Devletçilik kişisel teşebbüsü esas tutmakla beraber, ulusu mümkün olduğu kadar kısa sürede refaha ve ülkeyi bayındır hale getirmek için ekonomi alanında devleti ilgilendirmektir” sözleriyle de, bu dönem devletçiliğinin hiçbir şekilde hür teşebbüsü dışlamadığının, hatta ona öncelik verdiğinin altını çizmiştir.

Büyük Atatürk’ün benimsediği model tam da o günlerin koşullarına en uygun modeldir. Kaynakları kıt ve fakir bir ülkede, üstüne bir de 1929 buhranının etkileri yıkılmışken daha amaca uygun bir ekonomi modeli seçilemezdi. Büyük Atatürk eşsiz vizyonunu burada da göstermiştir.

Dönem, Türk Ekonomisi için bir altın dönemdir.

O döneme ilişkin başarıları, daha önceki yorumlarımız arasında yer alan “Gerçek bağımsızlık ekonomik bağımsızlıkla sağlanır” ve “Misak-ı İktisadi” başlıklarını taşıyan yazılarımızda ayrıntılı bir şekilde ele alarak sizlerin bilgilerine sunmuştuk.

Türkiye’nin planlı ekonomi geçmişi Atatürk dönemi ile sınırlı değil, 1960’dan sonra başlayan planlı ekonomi dönemi devam etmekte olup, halen 10. kalkınma planı uygulamadadır.

Türkiye’nin bu ikinci planlı dönemini de bir başka yazımızda ele alacağız.

Planlarınızın başarılı olmasını dileriz.

Hakkında admin

Türk Dışticaret Vakfı

Cevapla

Scroll To Top