Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors
Son Haberler
Buradasınız: Anasayfa / Haftanın Yazısı / BİR YATIRIMCI NE ARAR?

BİR YATIRIMCI NE ARAR?

O. Ertuğrul Önen

Devlet kurumlarında görev yaptığım yıllarda uzun yıllar boyunca sanayici, iş adamı, yatırımcı, ihracatçı kesimle hep iç içe oldum. Çünkü çalıştığım kurumlar ticaret, sanayi ve esas itibariyle ekonomiyle ilgili kuruluşlardı.

Devletten ayrıldıktan sonra da bir müddet özel sektörde yönetim kurulu üyesi, yönetim kurulu başkanı gibi görevlerde bulundum. Yani genel kabul gören bir tanımla tezgâhın her iki tarafında da görev yapıp, buraların gerçeklerini yakından tanımak ve değerlendirmek imkânına sahip oldum.

Bizim gibi nüfusu hızla büyüyen, ekonomisi henüz gelişmiş ekonomi düzeyinde bulunmayan ülkelerde tüm hükümetlerin birincil hedefleri arasında ister istemez yatırım ortamının iyileştirilmesi yer alır.

Çünkü yatırım demek büyüyen nüfus için yeni istihdam alanları açmak demektir. Yatırım demek üretim, ihracat, bolluk ve zenginlik demektir. İşte bu kadar önem taşıyan yatırımı özendirmek için yönetimler değişik imkânlar, kolaylıklar sağlayarak yatırımcıların iştahını artırmaya gayret ederler.

Devlet yönetimleri yatırımları özendirmek amacıyla böylesine çaba içerisindeyken acaba yatırımcıların beklentileri nedir? Bir yatırımcı yatırım planlamasını yaparken hangi temel unsurları göz önünde bulundurur?

Yani tezgâhın öbür tarafının beklentileri, gerçekleri nelerdir?

Tezgâhın bu tarafının ilk ve en önemli gerçeği para ve sermayenin ürkek olduğudur. Bu kesimde öncelikle aranan güven ve istikrardır. Güven ve istikrarın sağlanamadığı bir ortamda yatırım yapma arzusunu canlandıramazsınız. Sermayenin kazançtan önce aradığı temel unsur koyduğu sermayeyi kaybetmemektir.

Günümüz dünyasında güven ve istikrarın en üst düzeyde sağlandığı ortamlar sağlıklı işleyen demokratik rejimlere sahip ülkelerdir.

Çünkü;

  • Bu ülkelerin kurumlarının görev ve yetkileri iyi tanımlanmış olup, bunlar görevlerini tam manasıyla yerine getirebilmektedirler.
  • Bu ülkelerde hukukun üstünlüğü tüm toplumu ve devlet erkini kuşatmakta ve hiçbir kimseye ve zümreye ayrıcalık yapılmamaktadır.
  • Buralarda çağdaş, iyi işleyen ve yansız, etki ve baskıya dirençli bir yargı sistemi adaleti sağlamaktadır.
  • Devletin keyfi davranışı söz konusu değildir, çünkü devletin her türlü tasarrufu yargı denetimi altındadır.
  • Ülke ekonomisi ekonomi biliminin kurallarına göre çoğu bağımsız kurum ve kuruluşların yönetimindedir.
  • Keza iyi işleyen çağdaş bir devlet yapısının mevcudiyeti de yatırımcıların işlerini kolaylaştırılmaktadır.

Sabahtan akşama sürekli kuralların değiştiği, ülke ekonomisinin sürekli iniş çıkışlar yaşadığı, periyodik krizlerin olağan hale geldiği ortamlar yatırımcılar için cazip değildir.

Güven ve istikrarı sağladıktan sonra gelişmiş batı toplumları ile en azından bu açıdan eşitlenmiş bir yatırım ortamından söz edilebilir.

Sonrasında ise yatırımcının kendisini nerede daha kazançlı sayacağına ilişkin unsurlar gündeme gelir.

Ülkenin,

  • Yetişmiş ve nitelikli eleman imkânları,
  • İş gücü maliyetleri,
  • Enerji, ham madde, ara malı tedarik imkânı ve maliyetleri,
  • Vergi düzeni,
  • Alt yapısının gelişmişlik düzeyi,
  • Ülke sanayisinin öngörülen yatırımı ne ölçüde destekleyebileceği,
  • İç pazarının büyüklüğü ve alım düzeyi,
  • Coğrafi konumu, pazarlara yakınlığı,
  • Yaşam kalitesi

Ve buna benzer sayabileceğimiz pek çok unsur, yatırımcının kararında etkili olur.

Yani kısaca yatırımcı kazançtan önce sermayesinin güven içinde olmasını düşünür diye özetleyebiliriz tüm bu söylediklerimizi. Hiç kimse uzun vadeli bir işe gireceği ortamda macera yaşamak arzusu taşımaz.

Buraya kadar söz ettiklerimiz doğrudan yatırımcılar içindi. Ülke kağıtlarına, o ülkenin şirketlerinin hisse senetlerine yönelik taleplerde de güven ve istikrarın yine en önde gelen bir faktör olduğu gerçeğini de unutmamalıyız.

Dilerseniz bir anekdotla bu söylediklerimi biraz daha anlaşılır hale getireyim. 90’lı yılların başlarında Federal Almanya’nın başkenti Bonn’daki büyük elçiliğimizde ekonomi ve ticaret baş müşaviriyim. Bankada 5-10 kuruş param var. Bir kısmı güya vadeli hesapta. Oradan aldığım faiz, vadesiz hesabın masraflarını bile karşılamıyor. Bir gün bankaya giderek yetkiliye uğradım. Türkiye’de tasarruf mevduatlarından iyi gelir elde ederken onların doğru dürüst faiz vermeyip bir de masraf almalarından dolayı (o tarihlerde bizim bankalarda böyle masraf kalemleri yoktu) durumun mevduat sahibinin aleyhine geliştiğini söyleyerek paramı başka bir şekilde değerlendirmek istediğimi belirterek mevcut seçenekler hakkında bilgi istedim. Muhatabım, “tamam nasıl isterseniz” dedikten sonra sözlerine “Ukrayna devlet tahvili %9 veriyor, Arjantin %13 daha yüksekleri de var. Saymamı ister misiniz” dedi. Sonra “Arjantin’in bir defasında rızası olanlara bu borçların ancak bir bölümünü ödeyebileceğini, rızası olmayanların alacaklarının ödenmesini belirsiz bir tarihe attığını biliyorsunuz sanırım” deyince ben “tamam anladım böyle devam edelim” dedim. Yani güveni seçtim.

Yerli yabancı yatırıma şiddetle ihtiyacı olan ülkemizin bir an önce yatırıma uygun bir ortam sağlamasının dilek ve beklentisi içerisinde gelecekte üreten, halkına refah ve mutluluk veren bir Türkiye umuduyla bitirelim yazımızı.

Hakkında admin

Türk Dışticaret Vakfı

Cevapla

Scroll To Top