O. Ertuğrul Önen
Geçen aylarda kentlerimiz ve estetik başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Kentlerimizin meydanları, caddeleri, yeşil alanları ve binaları ile ne kadar estetikten nasiplenmemiş bir durumda olduğuna dikkat çekmeye çalışmıştım.
Şöyle bir etrafınıza bakın genel olarak sizi mutlu eden, bakınca gözlerinizi dinlendiren bir manzaramı var karşınızda? Yama üstüne yama ile yol olma niteliğini kaybetmiş caddeler, sokaklar. Delik deşik kaldırımlar, doğru dürüst ne bir meydanı vardır ne adam gibi bir bulvarı şehirlerimizin.
Yeşil alanlarımız bir heves yapılır. Sonra Allah’a emanettir. Kırık dökük banklar, yanmayan aydınlatma direkleri, kurumuş yeşil alanlar ve kol gezen pislik.
Ya binalarımız, tek katlı ve diğer alçak yapıların yanında yükselen estetik yoksunu sivri binalar, birbiriyle hiç uyumu olmayan şekilsiz yapılar. Kimi mor, kimi sarı ya da fıstık yeşili. Dileyen beğenisine göre seçmiş boyasını. Bu yapıya bu bölgeye uyar mı, yakışık alır mı diye hiç düşünmeden.
Dosta düşmana gösterebildiğimiz yine geçmişten kalan, ecdat yadigarı yapılardır. Çağdaş yapılarımız ise çağdaşlıktan uzak ucubelerdir.
Batının gelişmiş hatta gelişme yolundaki ülkelerinde bile bir mimari bütünlüğü vardır. Girersiniz bir sokağa sanki tek elden çıkmış gibi tüm yapılar mimari, renk gibi tüm unsurlarıyla birbirleriyle uyumludur. Gözünüzü ve ruhunuzu karartan bir görüntüyle karşılaşmazsınız. Yolları, meydanları, yaya bölgeleri, tarihi dokusu ile şehirciliğin nasıl olması gerektiğinin örnekleri karşılar sizi buralarda. 40-50 yıl önce gördüğünüz ne bileyim belki de içinde yaşadığınız sokaklarda zaman sanki durmuş gibi hiçbir şey değişmemiştir. Sokağınızın adıyla, evinizin kapı numarasıyla yaşadığınız yer aynen o yıllardaki gibi bakımlı bir şekilde korunmuştur.
Bizde ise 10 yıl sonra yaşadığınız yeri aynen bulmanız bir mucizedir. Belediyelerde oynatılan kalemlerle tek katlı evler apartman, yeşil alanlar AVM olmuştur. Siz de nereye geldim diye şaşar kalırsınız.
Ankara’nın bir vakitler Bahçelievler, Yenimahalle diye gerçekten güzel bahçeler içinde yer alan en yükseği iki katı geçmeyen evlerden oluşan semtleri vardı. O semtlerin ismi halen aynı ancak bahçelerden ve o güzelim evlerden artık ilaç için bulmanızın imkânı yok. Tamamı belediye imar yetkililerinin Ali Cengiz oyunları ile apartman olmuştur. Altyapı ise aynı kalmıştır. Yükselen binaların arasında daracık kalan sokaklar ise, otoparkı da bulunmayan bu apartmanların park yeri oldu. Geçebilene aşk olsun. Koca Anadolu bozkırının üzerinde üst üste yaşamaya meğerse ne meraklıymışız.
Ankara’da oturmakta olduğum sitede de benzer gelişmeleri yaşıyoruz. Vaktiyle bu siteyi kuran şirket gerçekten birbirlerine benzeyen özenli bir mimari ile bahçeli evler yapıp satarken, her ne hikmetse evin yanında arsa satışı da yapmış. Bu arsa sahipleri geçen yıllar içinde akıllarına düştükçe buralarda ev yapımına giriştiler. Site kurulalı 30 yıl oldu ama her yıl yeni bir inşaattan tüm site sakinlerine bıkkınlık geldi. Bu kadarlada kalsa iyi. Arsalar aynı ama her ne hikmetse yeni yapılan binalar arsanın tamamını hiç bahçe bırakmaksızın işgal ederek adeta hak ettiğinin iki katı büyüklüğe ulaştılar. Bu uygunsuz durumlara tek değil iki gözünü birden kapatan belediye yetkililerimize ne diyelim bilemiyorum.
Şehirlerimiz yaz boz düzeni içinde biz de böylece tozun toprağın arasında yaşamımızı sürdürüp gidiyoruz.
Vakıf binamızın da yer aldığı Ankaralılar caddesi aylardır yapılmakta olan kanalizasyon çalışmaları nedeniyle bize bol miktarda toz, toprak, geçiş sıkıntısı gibi zorluklar yaşatıp duruyor. Yine 30-40 yıllık bir yerleşim bölgesinde kanalizasyon yok mu diyeceksiniz? Vardı ama artık ihtiyacı karşılamıyor. Karşımız büyük şehrin park alanıydı. Bu nedenle binamızı yaparken karşı tarafın şerefiyesini de siz ödeyeceksiniz diyerek bizden yol katılım payını iki kat olarak aldılar. Kısa bir süre sonra Melih Gökçek belediyesi o park alanına AVM yaptı, hem de altından yol geçen imtiyazlı bir yapı olarak. Ardından aynı arazinin devamına yine belediye tarafından içinde yüzlerce konut bulunan 30 katlı binalar yapıldı. Böyle bir öngörüsüzlüğe kanalizasyon yeter mi?
Batıda yerleşime açılan bir bölgenin önce alt yapısı yapılır, Sonra yapılaşma başlar ve belli bir süre içerisinde bu yapılaşma biter. Bizdeki gibi 30 yıl boyunca her aklına gelenin boş tuttuğu arsasında inşaat faaliyetine girişip o bölgede yaşayanları taciz ettiği, toza toprağa, gürültüye boğduğu bir düzen yoktur.
Çağdaş şehirciliği yerleştirecek, imar üçkâğıtçılığını önleyecek bir düzen ve anlayış yerleştiremediğimiz sürece şehirlerimizin çağdaş bir görünüme kavuşması hayâldir.