Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors
Son Haberler
Buradasınız: Anasayfa / Haftanın Yazısı / BİR ZAMANLAR
Dış Ticaret Teşkilatı Özelinde Dış Görev

BİR ZAMANLAR
Dış Ticaret Teşkilatı Özelinde Dış Görev

Akılsız Merkez Yönetiminin cezasını yurtdışındakiler çeker.

Hani “Akılsız başın cezasını ayaklar çeker” diye bir deyimimiz vardır. İşte buna benzer bir durumu yaşayan başkanımız Ertuğrul Önen’in durumuna başlıktaki ifade tam manasıyla uyuyor.

Şimdi sözü kendisine bırakalım ve dinleyelim neler yaşadıklarını.

“İki kez İhracat Genel Müdür Yardımcılığı, keza iki kez de aynı ünitenin Genel Müdürlüğünü yaptım. Gerek katılımını bizzat bizim genel müdürlüğümüzün organize ettiği, gerekse bize bağlı olan İGEME,  İhracatçı Birlikleri gibi kuruluşların fuar katılımı, bir yıl önceden planlanır, buna göre rezervasyonlar, ihaleler yapılır; kısacası bu süreç uzun vadeli ve planlı bir şekilde yürütülür.

Yıl 1981, o tarihteki adıyla Federal Almanya’nın Hamburg kentinde Ticaret Müşaviri olarak görev yapıyorum. Aralık ayı içerisindeyiz ve tüm Almanya’da adeta hayatın durduğu Noel günleri yaklaşıyor.

Biz de artık yılın sonunun gelmesi nedeniyle bir takım rutin yılsonu işleri ile uğraşırken bugün genç kuşakların tanımadıkları, o günün gözde iletişim cihazı teleksimiz büyük bir gürültü ile çalışmaya başladı.

Baktık mesaj bakanlıktan geliyor. Hiç iyi bir şey çıkmaz ama açıkçası bu kadar kötü bir haber de beklemiyordum.

Teleksimiz oldukça eski bir cihazdı. Hem çok gürültülü çalışıyordu hem de şaryo satır sonuna geldiğinde bir darbe ile “güm” diye bir vuruş sesi çıkararak başa dönüyordu. Arkadaşlar bu durumu “kafa atıyor” diye alaya alıyorlardı.

Kaç kere kafa atıştan sonra yazı sonlandı bilemiyorum. Uzunca bir mesajdı.

Bizim Sayın Bakanlığımız düşünmüş taşınmış son dakikada Batı Berlin’de ocak ayının son haftasında (22-31 Ocak 1982) düzenlenecek olan Grüne Woche (Yeşil Hafta) isimli tarım, gıda ve hayvancılık fuarına katılmaya karar vermiş. Allah’tan yerleri varmış, bizden hemen fuar standını inşa edecek bir firma bulmamızı ve sözleşmeyi yapmamızı istiyorlardı.

İşin ilginci hemen Batı Berlin’in yanı başı olan Doğu Berlin’de görev yapan bir ticaret müşaviri olmasına rağmen bu görevi oradaki müşavire değil, yaklaşık 300 km uzaklıktaki Hamburg Ticaret Müşavirine veriyorlardı.

Çünkü o tarihte merkezdeki yetkililerin bir bölümü benim başarısız olmamdan, en azından güç koşullarla karşılaşmamdan mutluluk duyacak kişilerden oluşuyordu ve bu fırsatı deyim yerindeyse “ganimete” çevirmek istiyorlardı.

Bu gibi durumlarda yargılayanlar da Merkez’dekiler olacağı için başarısızlık, böyle bir karar için bu kadar geç kalan merkezdekilere değil, her halükarda yurtdışındakine fatura edilecekti.

Tüm Hristiyan dünyasında olduğu gibi artık Almanya’da da yaklaşan Noel nedeniyle hayat durmak üzereydi.

Alelacele ve zorlukla 5-6 Fuar yapımcısı tespit ettik. Teklif vermelerini talep ettik. Ya cevap vermediler veya bu süre zarfında bu işi yetiştirmelerinin mümkün olmadığını söylediler.

Tutunabileceğimiz tek dal, tek umut Batı Berlin’deki bir firmadan gelen teklifti. Doğal olarak verdiği fiyatı tartışacak imkânımız yoktu. Zira başka çaremiz bulunmamaktaydı.

O tarihte fuar yapım firmalarının ya dolu olması veya zaman olarak yetiştirememe riski nedeniyle teklif vermeye yanaşmadıkları anlaşılmıştı.

Artık eldeki bu tek teklife sarılmaktan başka çaremiz yoktu.

Teklifi aldığımızda Noel tatiline bir gün kalmıştı. Bazı açık kalan noktaları görüp hemen sözleşmeyi yapmamız gerekiyordu. Firma yetkilileri ile telefonla temas kurdum. Aklıma takılan noktaları sordum. Açıklamaları beni tatmin etmişti.

Sözleşme için gelemeyeceklerini, Noel’den önce kalan son işgünü Berlin’e gidebilirsek sözleşmeyi imzalayabileceğimizi ifade ettiler.

Noel sonrası ne olup ne biteceğini, adamların tekliflerinin geçerliliğini koruyup korumayacağını kestirmek zordu. Riske giremezdim.  Son kalan işgününü kullanmalıydım. Bu amaçla sözleşmeyi iki örnek olarak hazırladık. Firmaya geleceğimizi bildirdik.

Sabahleyin karlı bir Aralık günü yardımcım Ömer Berki’ nin kullandığı araçla Berlin’e doğru yola çıktık.

Ömer’in Paris’ten misafir olarak gelen arkadaşı Orhun Yet (Daha sonraları Danıştay üyesi) de bizimle birlikteydi. Berlin’i de görmek istemişti.

Telaş ve acele ile gidiyorduk. Yolda kış koşulları geçerli idi. Vaktinde varamazsak adamları elimizden kaçırmak riski söz konusuydu.

Berlin yön levhaları görünmeye başlamıştı. Birden Berlin, Hauptstadt der DDR (Alman Demokratik Cumhuriyeti Başkenti Berlin) levhasıyla karşılaştık.  Hayretler içerisindeydik. Batı Berlin’e giden transit yolda ilerlerken bir yol ayırımını kaçırmış ve bir anda hiç istenmeyen bir durumla karşılaşmıştık.

Artık Batı Berlin yerine Doğu Berlin’in içlerindeydik. Yanımızdan tramvaylar geçiyor, duraklarda bekleyen insanları görüyorduk.  Hava alaca karanlığa dönmüştü. Şimdi ne yapacaktık..?  Yapacak tek şey vardı. Batı Berlin’e arkadan girecektik.

Doğu Almanya’nın o sıkı demir perde rejimi içinde bunu başarabilecek miydik..? Almanların katılığı ve şüpheciliği ile ün yapmış polisi (Volkspolizei) bizim bu kurallara aykırı davranışımızı nasıl karşılayacaktı..?

Birilerine Batı’ya geçiş kapısı olan, filmlere konu olan o meşhur “Check Point Charlie” sınır kapısına nasıl gidebileceğimizi sorduk. Aldığımız tarife göre sınır kapısına ulaştık.

Sınırdaki polise pasaportlarımızı uzatırken yanlış geldiğimizi, yol ayrımını kaçırdığımızı, Batı Berlin’ gitmek istediğimizi anlattık. Benim ve Ömer’in diplomatik, Orhun’un hizmet pasaportlarını alan polis memuru bizi hiçbir yorum yapmadan dinledi ve asık bir suratla “burada bekleyin” dedi.

Beklemeye başladık. Vakit hızla akıyordu ve çalışma saatinin sonuna yaklaşıyorduk.  Eğer buradan geçebilirsek daha Batı Berlin’de firmanın adresini arayıp bulacak ve firma yetkilileri ile görüşüp sözleşmeyi imzalayacaktık.

Beklememiz bir saate yaklaşmıştı. Pasaportumuzun götürüldüğü yerin pencerelerinden hareketleri izliyorduk. Ancak, gelen giden yoktu. Umudumuz giderek azalıyordu. Nihayet 1 saati aşkın bir süreden sonra polis memuru elinde pasaportlarla geldi ve pasaportlarımızı vererek “gidebilirsiniz” dedi. Demek ki anlattıklarımıza inanmışlardı.

Check Point Charlie’yi hızla geçtik. Elimiz de bugünkü gibi cep telefonu yoktu ki firmayı arayıp durumu bildirelim.

Adamlar inşallah hala bizi bekliyordur diye dua ede ede adresi bulduk.

Gitmemiş bekliyorlardı. Görüşmemizin bitiminde sözleşmeyi iki örnek olarak imzaladık. Üstümden nasıl bir yük kalktığını anlatamam. Başarmıştık.

Buradan dönüşümüz de hayli maceralı oldu. Fuarın açılışı için Hamburg’dan Berlin’e gelirken ise Doğu Almanya da kaza yaptık.

1982 yılı Grüne Woche fuarı bizim için tam bir kâbus olmuştu.

Hiçbir gelişmiş ülke temsilcisinin bizim yaşadığımız bu saçmalıkları ve zorlukları yaşadığını düşünemiyorum.

O bilinen halk deyimi ile “akılsız başın cezasını ayaklar çekmişti”.

Hakkında admin

Türk Dışticaret Vakfı

Cevapla

Scroll To Top